Başkan John F. Kennedy’nin suikast sonucu hayatını kaybeden kardeşi Robert Kennedy’nin oğlu olan ve Demokrat Parti’den başkan adayıyken çekilerek Trump’a destek veren Robert Kennedy Jr. oldukça ilginç bir muhalif figür. Güçlü bir aşı ve FDA karşıtı olan Kennedy, amcasının CIA tarafından öldürüldüğü görüşünde. 2019 yılında, muhafazakârların gözdesi TV yıldızı Tucker Carlson ile yaptığı röportaj, Türkiye’deki seçimlerin ardından yeniden gündeme geldi. Kennedy, Trump’ın başkanlığı döneminde Suriye’den asker çekme kararını nasıl aldığını şu ifadelerle aktarıyor: “Geçen gün uçakta Başkan Trump ile Orta Doğu hakkında konuşuyorduk. Bir kağıda Orta Doğu haritasını çizdi—bütün ülkelerin yer aldığı bir harita, ki çoğu Amerikalının bunu yapması mümkün değildir. Ardından her ülkenin asker sayısını yazdı. Özellikle Suriye ve Türkiye sınırına odaklandı ve şöyle dedi: ‘Suriye ve Türkiye sınırında, bombalanmış bir kampta 500 askerimiz var.’ Devam etti: ‘Türkiye’de 750,000, Suriye’de ise 250,000 asker var. Eğer birbirlerine karşı harekete geçerlerse, biz ortada kalıyoruz.’ Generallerine, ‘Bu 500 askere ne olacak?’ diye sordu. Bir general, ‘Onlar ölüme terk edilecekler,’ diye yanıtladı. Trump, ‘Onları çıkarın!’ dedi. İşte bu sebepten dolayı bu tür bir bilgiye sahip bir başkan istememiz gerektiğini düşünüyorum. Mantıklı sorular soracak ve Amerikalılar için doğru kararlar verecek bir başkan olmalı.” Kennedy de bu görüşü destekliyor, çünkü Amerikan askerlerinin başka ülkelerin iç işlerine müdahale etmesini emperyalizm olarak değerlendiriyor. Hatta bu, Kennedy ailesinin bir geleneği olabilir. Daha önce yazdığı bir makalede, 1957 yılında büyükbabası Joseph P. Kennedy’in CIA’ın Ortadoğu’daki gizli faaliyetlerini araştıran bir komitede yer aldığını ve imzasını taşıyan “Bruce-Lovett Raporu”nda Ürdün, Suriye, İran, Irak ve Mısır’daki CIA darbe planlarını ifşa ettiğini belirtiyor. 1957’de CIA tarafından gerçekleştirilen başarısız bir darbenin ardından, amcası Senatör John F. Kennedy’nin yaptığı ‘Emperyalizm-Özgürlüğün Düşmanı’ konuşmasına da dikkat çekiyor. Makalede ayrıca, 1957 yılında ABD’nin Suriye’de Baas iktidarını devirmek için Türkiye ile işbirliği yaptığını iddia ediyor: ‘ABD, Türkiye’yi Suriye’yi işgal etmesi için kışkırttı. Türkler Suriye sınırına 50.000 asker yığdı, ancak liderleri, ABD müdahalesine karşı çıkan Arap Birliği’nin tepkisi nedeniyle geri adım attı. CIA, sınır dışı edilmesinden sonra bile Suriye’deki demokratik yollarla seçilmiş Baas hükümetini devirmek için gizli çabalarını sürdürdü.’ Matthew Jones’un ‘The ‘Preferred Plan’ (Tercih Edilen Plan)’ adlı kitabında, CIA’nın İngiliz MI6 ile birlikte bir ‘Özgür Suriye Komitesi’ kurmayı planladığı ve ‘Amerikan komplosunun’ ifşasına yardımcı olan üç Suriyeli hükümet yetkilisine suikast düzenlemek için Müslüman Kardeşler’i silahlandırdığı açıklanıyor. Hikayenin sonunda ise, elbette, son Suriye iç savaşını da ABD’ye bağlıyor. Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyeleri bile Kennedy kadar ABD ve CIA muhalifi olmayabilir. İşte bu anti-Amerikan görüşleri sahiplenen Kennedy’nin, Trump’ın kabinesinde Sağlık Bakanı olarak yer alması bekleniyor. Kennedy’nin temsil ettiği bu ‘establishment’ karşıtı tutum, Amerika’daki liberteryen Demokratlar ve sağcı Cumhuriyetçilerin ideolojisinde de öne çıkıyor. Her iki hareket de Amerikan devletine karşı bir nefret besliyor; Washington’un eyaletlere ve bireylere müdahale eden, özgürlük düşmanı, komplocu bir yapı olduğunu düşünüyor ve buna karşı içeride ve dışarıda bir mücadele yürütülmesi gerektiğine inanıyorlar. Pragmatik ve dengesiz bir iş insanı olan Trump, İsrail yanlılığı, göçmen karşıtlığı ve ırkçı tavırlarıyla birçok kişi tarafından sert bir sağcı olarak algılanıyor. Hatta bazıları, Trump’ı neo-con olarak nitelendiriyor. Ancak Trump bu tanımlamalardan hiçbiriyle örtüşmüyor. Daha çok statükoya karşı olan ve devlet karşıtı görüşlere yatkın bir tutum izliyor. Yeniden gündeme gelen bir Fox News röportajında, Amerika’nın tarihindeki suçlar hakkında, gerçek bir Cumhuriyetçi olan spikerle tartışmıştı: ‘Ülkemizin masum olduğunu mu düşünüyorsun? Birçok hata yaptık. Irak savaşına en başından beri karşıydım. Ve birçok insan öldü, etrafta birçok katil var, inan bana.’ ‘America First’ anlayışının da Trump’ın düşüncesinde etki yarattığı görülüyor. Kısaca, bu söylemler; ‘Bize ne Avrupa’dan, NATO’dan, dünya jandarlığından, Ortadoğu’dan. Önceliğimiz insanlık veya dünya değil, ulusal çıkarlarımızdır. Paramızı çöllere veya Avrupalıların konforuna harcamamalıyız.’ şeklinde özetlenebilir. Bu bir tür pasifist ulusalcılık olarak tanımlanabilir. Tabii ki bu fikrin devamında daha tanınmış bir Amerikan dış politikası tercihine ulaşmak mümkün: İzolasyonizm, yani dünyanın meselelerinden uzak durma ve içine kapanma düşüncesi. Başkan Yardımcısı JD Vance, Senato’dayken bu düşüncenin en güçlü savunucularındandı. Yeniden gündeme gelen bir konuşmasında, ‘Dış politikamızı, diğer ülkelere sürekli ders veren ve ahlak dersi vermeye çalışan bir yaklaşım üzerine inşa ettik. Bu yaklaşımı istemeyen ülkelerle de aynı şekilde hareket ediyoruz. Çin’in dış politikası, yol ve köprü inşası yaparak yoksulları beslemek üzerine kurulu. Bence bizim de saygıya dayalı, ahlaki dersler yerine bu ülkenin ulusal çıkarlarına dayalı bir dış politika izlememiz gerek.’ değerlendirmesinde bulundu. Cumhuriyetçi Parti’nin yüklerinden kurtulmuş olan Trump, izolasyonizm, America First anlayışı, askeri birlikleri geri çekme ve savaş başlatmama gibi vaatlerine uygun bir kabine kurarsa, beklenmedik avantajlar sağlayabilir. Bu fırsatlardan biri de Türkiye’de yeniden başlatılan çözüm sürecine katkı sağlaması olabilir. Örneğin, beklenmedik bir şekilde Trump’ın Suriye’den asker çekme planı, Devlet Bahçeli’nin PKK’ya yönelik çağrısıyla örtüşebilir. Belki de ABD’ye, Avrupa’ya, Çin’e ve hatta Ortadoğu’ya kaos vaat eden Trump, Türkiye’de barışı ve çözümü getirebilir.
2020 yılından beri Dubai'de Koşer bir market işleten haham Kogan'ın öldürülmesi olayı ile ilgili olarak, üç Özbekistan vatandaşı Türkiye'ye kaçtıkları tespit edildi. Bu durum üzerine Birleşik Arap Emirlikleri...
Devamını Oku..