Arap Baharı. Tahrir Meydanı’ndaki özgürlük rüzgârları. Harika! Uzaktan gelen davul sesleri ne kadar da hoş. Ama kimin için hoş? Herkes için. Ben de dahil. İlk günlerde (25 Mart 2011) Yeni Şafak’ta “Değişim rüzgârları ve BOP kokusu” başlıklı bir yazı yazmışım. “İyi bir şeydi. Değişecekti, bugünkünden daha kötü olamazdı” demişim. Ama daha kötüsünü gördüm! “BOP kokusunu” da kaleme almışım. “Bu rüzgârları sevdik. Ama bu rüzgârlarla birlikte derinden hissedilen sevimli olmayan bir koku da geldi…” O rahatsız edici koku, Mağrip’ten Maşrıka kadar tüm bölgeyi sardı. Arap Baharı hakkında yanıldığımı birçok kez kabul ettim. Yanıldığını itiraf eden bir yazar bulabilirsiniz, ancak bunun benzeri siyasiler arasında pek görülmez. Borsada yatırım yapan bir arkadaşım vardı. Borsa ile ilgili öngörüleri oldukça iyiydi. Bir gün, kendi analizlerine dayanarak büyük bir yatırım yaptı. Ancak beklediği gibi çıkmadı ve tüm parasını kaybetti. O, “Yanıldım, yanlış yaptım” deme yerine, “Ben yanlış yapmadım, borsa yanıldı” dedi. Siyasetçiler de böyle, hatalarını kabul etmezler. Yanlışı biz sıradan insanlar yaparız! Adeta onlara vahiy indiriliyor gibi! Sonuç olarak, Arap Baharı’nı hep birlikte yanlış yorumladık. Türkiye de bu konuda hatalıydı. Bingazi’deki isyancılar Fransız bayrağını açmıştı. Suriye’de de bir şeyler oluyordu. O günlerde okuduğum iki kitap şu anda aklımda. İlki Robert D. Kaplan’ın “Coğrafyanın İntikamı” adlı eseri, diğeri ise İngiliz gazeteci Tim Marshall’ın “Coğrafyanın Mahkumları”. Bu konudan daha önce de bahsetmiştim. Robert D. Kaplan, 2012’de yayınladığı kitabında Suriye ile ilgili bölümde “Esad’ın iktidarının bu kitabın yayımlandığı tarihte artık mevcut olmayabileceğini” yazmıştı. Yanılmış mı? Evet, yanıldı. O kitap 2024’ün ortalarında çıkmış olsaydı, yazdıkları doğru olacaktı. Aradan 12 yıl geçti. Yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Suriye’deki durum içinden çıkılmaz hale geldi, özellikle mülteciler söz konusu. Yaklaşık 10 milyona yakın Suriyeli ülkelerinden kaçmış durumda. Bu kadar büyük bir felaket ve yıkım, ‘hata payı’ kavramıyla açıklanamaz. Türkiye Cumhuriyeti de Suriye’yi doğru okuyamadı. İran etkisini gerektiği gibi değerlendiremedi. Suriye, İran için önemli ve yakın bir müttefik durumundaydı. İran, Lübnan’a ulaşan köprüyü kaybetmemek için her türlü gücünü kullanacaktı. Rusya’nın Esad’ı bu kadar sahiplenmesini ve Suriye’de bu kadar derinleşmesini de öngöremedi. Türkiye’ye göre 2011’de ya da 2013-2014 döneminde gerçekleşmesi gereken Suriye Devrimi, 2024’ün sonlarında yaşandı. Sanki bu durum buzluğa konmuş, sonra çıkarılıp ısıtılmış gibiydi. Eğer burada birisine ‘doğru okuma ödülü’ verilecekse, bu ödül Suriye Devrimi’nin ana aktörü HTŞ liderliğine verilebilir, tabii ki eğer kendisi konunun farkındaysa. Suriye’de neyin analiz edilmesi önemliydi? Mesela Putin’in Ukrayna’ya odaklanması. Gazze’deki soykırım nedeniyle İran’ın İsrail ile mücadelesindeki dalgalanmaların Suriye’deki etkileri. En önemlisi ise Trump’ın gelişiydi. Beyaz Saray’daki sandalyesine oturmadan dünyayı bu kadar hizaya getiren başka bir Amerikan Başkanı hatırlamıyorum. Putin, seçimlerden hemen sonra ellerini ovuşturmaya başladı. Almanya ve Fransa hemen bir kriz içine girdi. Her iki ülkede de hükümet problemleri yaşanıyor. Kuzey Suriye’deki PYD-YPG’nin durumu da olumsuz etkilendi. Beşar Esad, olası gelişmeleri iyi okudu ve HTŞ’ye yakalanmadan Suriye’den ayrıldı. Trump, birkaç hafta içinde makamına oturacak. Acaba, tüm destekçilerinin beklentilerini karşılayabilecek mi?
Davutoğlu, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin açıklamalarını değerlendirerek, Öcalan konusundaki süreçlerin dikkatle ele alınması gerektiğini belirtti. "Bahçeli’nin açıklamaları stratejikse desteklerim, taktikse karşı çıkarım," dedi. ## Son Dakika: Ahmet Davutoğlu...
Devamını Oku..