Türkiye’deki 40 sivil toplum kuruluşu, tartışmalı ‘etki ajanı’ yasası tasarısının kabul edilmemesi için ortak bir açıklama yaparak tüm milletvekillerine bu yasa teklifine karşı oy vermeleri çağrısında bulundu. Bu tasarının demokratik değerlere ve ifade özgürlüğüne zarar vereceği uyarısını yapan sivil toplum kuruluşları, toplumun farklı kesimlerinin haklarını koruma konusundaki kararlılıklarını ifade etti. Kamuoyunda ‘etki ajanı’ yasası olarak bilinen, aşırı geniş ve muğlak maddeleriyle sivil topluma yönelik tehditler içeren yeni yasa tasarısı hakkında ortak bir açıklama yayınlayan sivil toplum örgütleri, 23 Ekim’de Meclis Adalet Komisyonu’ndan geçen ve TBMM Genel Kurulu’nda oylamaya sunulacak olan bu yasa tasarısının yürürlüğe girmesi durumunda sivil toplumun bağımsız faaliyetleri için önemli bir tehdit oluşturacağını belirtti. Açıklamada, “Bu yasa tasarısı, sivil toplum kuruluşlarının devlet veya devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlallerini belgelemek gibi yasal faaliyetlerini suç kapsamına alma tehlikesi taşımaktadır ve uzun süreli hapis cezaları içermektedir” ifadesine yer verildi.
“SİVİL TOPLUM FAALİYETLERİNİ SUÇ KAPSAMINA ALIYOR”
Yasa tasarısının, meşru sivil toplum faaliyetlerini suç kapsamına aldığını vurgulayan metinde, “Kamuoyunda ‘etki ajanı’ yasası olarak bilinen yasa tasarısı, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) ‘Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk’ başlıklı yedinci bölümüne 339/A maddesi ekleyerek ‘Devletin güvenliği ve siyasal yararları aleyhine suç işleme’ başlığında yeni bir suç tanımlamayı önermektedir. Bu yasa, sivil toplum örgütlerinin yasal faaliyetlerini suç kapsamına alarak ağır ceza riski doğurmaktadır. Ayrıca, bu suçlar ‘savaş zamanında’ veya ‘devletin savaş hazırlığı veya askeri hareketleri’ bağlamında işlendiğinde sekiz ila on iki yıl hapis cezası ile cezalandırılacaktır. İlgili suçların, ‘milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile projeleri gerçekleştiren kurumlarda görev yapanlar’ tarafından işlenmesi durumunda ceza bir kat artırılabilecektir” denildi.
“AŞIRI GENİŞ, MUĞLAK VE SUİSTİMALLE AÇIK”
Açıklamada, yasa tasarısının olası suistimallere karşı yeterli güvence veya etkili hukuk yolları sunmadığı ve hangi eylemlerin suç teşkil ettiğine dair net kriterler belirlemede yetersiz kaldığı ifade edildi. “Stratejik çıkar”, “talimat”, “organizasyon” ve “devletin iç veya dış siyasi yararları” gibi kavramların son derece geniş ve muğlak olduğu vurgulandı. Yeterince açık tanımlanmamış veya aşırı kapsamlı yasaların keyfi uygulamalar veya suistimaller doğurabileceği ve bu nedenle devlet tarafından muhalif görülen kişileri hedef almak için kullanılabileceği belirtildi. Yasa yürürlüğe girerse, sivil toplum örgütleri, gazeteciler, insan hakları savunucuları da dahil olmak üzere herkesin bilgi talep etme ve edinme hakkını kapsayan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edilme riski yaşayacaktır.
“YASA TEKLİFİ ANAYASA’YA AYKIRI”
Yasa tasarısının anayasaya aykırı olduğuna dikkat çekilerek, “Bu yasa, ceza hukukunun temel prensipi olan öngörülebilirlik ilkesini ihlal etmekte; uluslararası hukuk ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve Anayasa’ya aykırıdır. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 15. Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. Maddesi ile güvence altına alınmıştır. Bu ilke, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38. Maddesi ve Türk Ceza Kanunu’nun 2. Maddesi ile de korunmaktadır. Bu ilkeye göre, yasa maddelerinin ilgili kişilerce anlaşılabilir olması gerekir; yani bireyler, hangi eylemlerin cezai sorumluluk yükleyeceğini öngörebilmelidirler” denildi.
“KRİMİNALİZE EDİLMESİNE ZEMİN HAZIRLAYACAK”
Yasa tasarısının, yürürlüğe girmesi halinde Türkiye’de insan hakları savunucuları, gazeteciler, akademisyenler ve sivil toplum örgütleri gibi pek çok grubun meşru faaliyetleri nedeniyle hedef alınmasına ve uluslararası hukuk uyarınca korunan birçok faaliyetlerinin kriminalize edilmesine zemin hazırlayacağı belirtildi. Yasa, sivil toplum üzerinde ciddi insan hakları çalışmalarını durdurmaları yönünde caydırıcı bir etki yaratacağı ve potansiyel olarak faaliyetlerini engelleyeceği ifade edildi. Ayrıca, yasa tasarısındaki suçların yargılanması Adalet Bakanı’nın onayına bağlı olduğundan, yürürlüğe girmesi halinde, dava açılıp açılmayacağının belirlenmesinde siyasi müdahale olasılığı doğacağı kaydedildi. Bakanlık onayı gerekliliği ile savcılar ve müfettişler, siyasi muhaliflerle veya hükümete karşı görüşleri olan sivil toplum aktörlerine dava açmaları konusunda teşvik edilebilir.
Metin, imzası bulunan örgütlerin Türkiye yetkililerine yönelik şu çağrısı ile son buldu: “Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan uluslararası hukuka göre, ‘ulusal güvenliğin’ muğlak veya keyfi bir şekilde kısıtlamalar için bahane edilemeyeceğini ve yalnızca yeterli güvence ve etkili bir hukuk yolu mevcut olduğunda ele alınabileceğini hatırlatıyoruz. Tüm milletvekillerini bu yasa teklifine ret oyu vermeye davet ediyoruz.”