Medya, kitleleri etkileme yeteneği nedeniyle her zaman demokratik süreçlerde önemli bir faktör olmuştur. 19. yüzyılda bazı İngiliz yazarlar, işleyen bir demokrasi için önemli olan basının beklenen bekçi rolü göz önüne alındığında, medyayı demokrasinin dördüncü kuvveti olarak görüyorlardı.
Ancak iki yüzyıl ileri sardığımızda durum medya kardeşliği için hiç bu kadar endişe verici olmamıştı. Sahiplik, mali bağımlılıklar, ideoloji ve siyasi önyargı gibi birçok faktör nedeniyle bu sektörün gerilemesi hızlandı. Sonuç olarak, medyanın özel çıkar grupları ve karanlık elit gruplar tarafından silahlandırılması bir istisna değil, norm haline geldi.
Tüm medya faaliyetleri arasında sosyo-politik konularda en etkili olanı gazetecilikti. Dijitalleşmeyle birlikte derin dönüşümler yaşayan gazetecilik mesleği, bilgi tufanının doğruluk ve doğruluğun pahasına geldiği günümüz bilgi çağında hala çok ihtiyaç duyulmaktadır. Dijitalleşme, bir makaleye tıklama çekmek için sansasyonel veya yanıltıcı başlıklar oluşturan “tıklama tuzağı” gibi olguları mümkün kıldı.
Ekonomik kazanımlar ve dikkat çekici manşetler, bir zamanların saygın yayın organlarını güvenilmez bilgi, söylenti ve sahte haber satıcılarına dönüştürdü. Bir zamanlar toplumsal hayata ve demokratik işleyişlere katkı sağlaması beklenen pek çok haber medyası, toplumsal parçalanmayı, yabancı düşmanlığını ve siyasi nefreti hızlandıran bir söylemin taşıyıcısı haline geldi.
Özellikle internet ve sosyal medya platformlarının izleyicileri yanlış ve zararlı bilgilerden koruyacak mekanizmalardan yoksun olması nedeniyle etik gazetecilik bu tür durumlarda zarar görmüştür. Dezenformasyon kanser gibi yayılırken, dünyanın, toplumun dikkatini temel konulara çekerken aynı zamanda gerekli bağlamı ve toplumsal sağduyuyu sunacak profesyonel ve güvenilir gazetecilere ihtiyacı var.
Objektif gazetecilik tersine döndü
Medya kuruluşlarının belirli konularda siyasi tavır alması normaldir. İzleyiciler bu nedenle bu satış noktalarını bile tercih edebilir. Ortaya çıkan fikir çeşitliliği sağlıklı ve işleyen bir demokrasinin göstergesidir. Ancak siyasi düşünce adına ihtilafın yayılması ve hakaretlerin püskürtülmesi son yirmi yılda ortaya çıkan korkutucu bir eğilimdir. Sonuç olarak bazı medya kuruluşlarının nefret ve düşmanlık ateşini körüklemekten başka bir varoluş nedeni yok.
Bu senaryoda, en küçük ve gereksiz konular, çarpıtılmış açıklamalar ve yanlış çağrışımlar kullanılarak siyasi düşmanlığı kışkırtmak için kullanılabilir. Üstelik bu yayın organları, çoğunlukla anonim ya da sahte hesaplar üzerinden yayılmış olsalar bile, sahte haberleri kaynak olarak kullanmaktan çekinmiyorlar. Daha da kötüsü, diğer medya kuruluşları bu tür yanlış ve güvenilmez bilgilere utanmadan güvenilir muamelesi yapıyor, alıntı yapıyor ve mide bulandırıcı bir şekilde analiz ediyor. Doğrulayıcılar bu dezenformasyonu ortaya çıkardığında, bilgi bombardımanının ortasında haber gündemi çoktan harekete geçmiş olacak ve sonuncusunun yerini yeni bir yalan alacaktı.
Sorumluluk eksikliği, bu sahte kuruluşları bu tür yanlış uygulamaları tekrar tekrar yapmaya teşvik ediyor. Sadece finansmanı önemsiyorlar ve bu konuda da eksik görünmüyorlar. Reklam gelirleri bu medya kuruluşlarının iş büyümesini açıklamakta yetersiz kalıyor. Birçoğu, siyasi projelerinin ayakta kalabilmesi için tek amaçları nefreti körüklemek olan, yurtdışındaki şaibeli örgütlerden ödeme aldıklarına inanıyor.
Türkiye’de pek çok medya kuruluşu ve bazı gazeteciler, kendilerini gururla muhalefet mensubu olarak tanımlarken, berbat gazetecilik anlayışlarını ve standartsızlıklarını empoze ediyorlar. Yine de kendilerini o kadar haklı görüyorlar ki, hataları ne olursa olsun, muhalif karakterlendirmeleri nedeniyle hatalı davranışlarının affedilmesini bekliyorlar.
Bütün demokratik ülkelerde kanunları çiğneyen kişi hukuki sonuçlarla karşı karşıya kalır. Bu kişi gazetecilik vasfından dolayı mazur görülemez. Her nasılsa Türkiye’de pek çok insan hiçbir sorumluluğun olmaması gerektiğini düşünüyor. Benzer şekilde, medya kuruluşlarının yabancı düşmanlığını ve nefret söylemini körüklediği durumlarda da ayrıcalıklı muamele yapılmamalıdır. Muhalefet kampına ait olmak hapisten kurtulmanın bir yolu değil!
Profesyonel bir sahte haber döngüsü
Paradoksal bir şekilde, teknoloji yalan üretme ve yayma kapasitesini artırdı. Artık uydurma haberler saniyeler içinde yayılıyor. Nefret uyandıran, moral bozucu konular her zaman abartılı anlatımlarla manşetlerde yer buluyor. İzleyiciler o kadar yoğun etkilendi ki dünya, ufukta hiçbir umudun kalmadığı, yok olmaya mahkum bir yer olarak algılandı ve bu da toplumda tam bir güvensizliğin ortaya çıkmasına neden oldu.
Bu noktada Türkiye’de en yaygın dezenformasyon biçimi yabancıları hedef alıyor. Bunların çoğu bölgedeki savaşlar ve çatışmalar nedeniyle yerlerinden edildi. Medyanın körüklediği yabancı düşmanlığı ne yazık ki onların durumunu daha da ağırlaştırdı.
Türk yetkililerin, bu mültecilere sürekli ve sistematik bir şekilde yüklenen dezenformasyon faaliyetleriyle mücadele etmek gibi ek bir yükü de var. Hemen hemen her gün mültecilerle ilgili çarpık, hatalı ilişkilendirmeler ya da yarım yamalak bilgiler içeren en az bir haber dolaşıyor.
“İşleyiş şekli” benzerdir. Birincisi, medya kuruluşları anonim hesaplardan gelen haberleri sosyal medya üzerinden yayınlamaktadır. Daha sonra kendilerini muhalif olarak sunan televizyon kanalları bu mitleri editoryal inceleme olmaksızın yayınlıyor. İçerik genellikle korku ve panik yaratan iğneleyici ve düşmanca ifadeler içeriyor. Yetkililer bu tür sahte haberleri eninde sonunda çürütecek olsalar da, olumsuz etkileri o zamana kadar zaten kamusal alanı zehirlemişti.
Bu olguyla mücadele etmenin ve ifade özgürlüğü ile nefreti kışkırtmayı dengelemenin yollarını bulmanın zamanı geldi. Önerilen tedbirler arasında, bu hain olgunun ülkeyi şiddete sürüklemesini önlemek için mevcut mevzuatın uygulanması da yer alıyor.