Egemen varlıklar kendilerini iç ve dış tehditlerden korumak ve bu tehditlere karşı proaktif aksiyon almak için tarihsel olarak istihbarat mekanizmaları kurmuşlardır.
Tarihsel olarak imparatorluklar, modern zamanlarda ise devletler siyasi, sosyal, ekonomik veya askeri gündemlerine yönelik istihbarat faaliyetleri yürütmüşlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nda da, şimdi de modern Türkiye Cumhuriyeti’nde de durum böyleydi.
Türk devlet arşivlerine göre istihbarat amaçlı bilgilendirme faaliyetleri 16. yüzyılda başlamış olsa da Osmanlı istihbarat faaliyetlerinin kurumsallaşması 19. yüzyıl civarında gerçekleşmiştir. Modern Türkiye’de ise casus ağının kurumsallaşması 1926 yılında Bakanlar Kurulu’nun “devletin güvenliği ve savunması için gizli bir Milli Güvenlik Servisi (MEH) kurulmasına” karar vermesiyle başladı ve bunun için ilk adım atıldı. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) olarak biliniyor.
MİT, 97’nci kuruluş yıl dönümünü çarşamba günü Ankara’da “Kale” olarak bilinen son teknolojiye sahip yeni binasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MİT Direktörü İbrahim Kalın’ın konuşma yaptığı etkinlikle kutladı. Aslında modern cumhuriyetin ilk günlerinden bu yana, MIT’nin operasyonel faaliyetlerini ve kapasitesini etkileyen çok şey değişti. Üstelik MİT’in etkinliği ve operasyonel başarısı da son on yılda mercek altına alındı. Casusluk faaliyetlerinin yurt içi ve yurt dışı operasyonlarda görünür etkinliği ve başarısı, PKK ve Gülenist Terör Grubunun (FETÖ) terör faaliyetlerinden, uyuşturucu baronları ve çetelerine kadar ülkenin iç ve dış tehditlere karşı mücadelesinde önemli sonuçlar vermiştir. siber uzay suç faaliyetleri.
Kalın konuşmasında, günümüzün giderek artan ihtiyaçları doğrultusunda terörle mücadele, Türkiye’de casusluk faaliyetlerinin önlenmesi, çatışma bölgelerinde risk yönetimi alanlarında çok vektörlü ve çok boyutlu düşünce ve eylem yöntemlerini hayata geçirdiklerini vurguladı. stratejik istihbarat, organize suçla mücadele, siber vatanın korunması ve istihbarat diplomasisi.
Dünya, son on yılın tabiriyle “küresel bir köy” haline gelirken, yeni ve daha karmaşık sorunlar da ortaya çıktı. İslamofobi’den aşırı milliyetçiliğin yükselişine, siber uzay güvenliğinden yapay zekanın (AI) ortaya çıkardığı yeni karmaşıklıklara kadar, istihbarat alanında da yeni sınırlar ortaya çıktı. Ancak bu, Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşta veya Gazze’deki zulümlerde olduğu gibi, geleneksel ve mevcut sorunların yerini aldığı anlamına gelmiyor; ancak mevcut karmaşıklıklara ek bir faktör olarak hareket ediyorlar. Başka bir deyişle, yeni dünya, istihbaratın yurtiçi ve yurtdışındaki birçok düzeydeki tehditle mücadelede dikkate alması gereken yeni zorlukları da beraberinde getirdi.
AI: ‘Yeni atom bombası’
Kalın, haklı olarak yapay zeka, sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik, derin sahtekarlıklar ve diğer baş döndürücü gelişmeler karşısında siber vatanı korumanın en az fiziki sınırlarımızı korumak kadar hayati önem taşıdığına da dikkat çekti. Yapay zekayı aslında “dijital çağın atom bombası” olarak tanımladı ve yapay zekanın sınırları ve çerçevesi olmazsa “insanlığın geleceğini doğrudan tehdit eden” bir faktör haline gelebileceğine dikkat çekti.
Günümüz dünyasının karmaşıklığının saniyeler geçtikçe arttığı bir ortamda, güçlü ve etkili zeka her düzeyde bir zorunluluktur. Hatta Kalın’ın çarşamba günü yaptığı konuşmada da söylediği gibi, “Sağlam istihbarat olmadan etkili diplomasi yapılamaz.”
Türkiye’nin yurt içinde ve yurt dışında karşılaştığı güvenlik sorunları ve son yirmi yılda artan uluslararası sosyal, ekonomik ve siyasi nüfuzu göz önüne alındığında, istihbaratın Türk devletinin odaklandığı kilit alanlardan biri haline gelmesi sürpriz olmamalıdır. gelişme için.
“Türkiye sadece kendi sınırlarından oluşan bir ülke değil. Ve milletimiz sadece bu sınırlar içerisinde yaşanan olaylardan sorumlu olan bir topluluk değildir. Erdoğan konuşmasında, “Türkiye’nin etki alanı da, sorumluluk alanı da çok daha geniştir” dedi.
Bu dış politika yaklaşımının bir sonucu olarak, dünyanın birçok yerinde ve birçok düzeyde çıkarlarının korunmasını en üst düzeye çıkarmayı amaçlayan bir ülke olarak, birçok bölgede küresel barış ve istikrara katkıda bulunmayı amaçlayan bir ülke olarak, Suriye’den Libya’ya, Filistin’den Afrika Boynuzu’na, Balkanlar’dan Güney Kafkasya’ya kadar Türkiye’nin odağı, “Türkiye Yüzyılı”nda politika oluşturmanın merkezinde güçlü istihbarat gücüne sahip olmaya devam etmelidir.