İsrail’in Gazze’deki katliamının ardından dikkatler İran’a çevrildi. Kızıldeniz’de ticari nakliyeyi aksattığı gerekçesiyle Husilerin ABD ve Birleşik Krallık tarafından bombalanmasının ardından, İran ve Pakistan’da her iki tarafın da terörizm gerekçesiyle füzeler ateşlemesiyle gerilim tırmandı. Üstelik İsrail, geçtiğimiz hafta sonu Şam’da Devrim Muhafızları’nın beş üyesini öldürerek, Suriye’deki İran varlığına yönelik geçmiş operasyonlarına devam etti. Bu tür saldırıların görünen amacı, İran’ın Direniş Ekseni’ne, yani Hizbullah ve Hamas’a askeri yardım göndermesini engellemek. Ancak daha önemlisi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun İsrail-Filistin çatışmasının bölge geneline yayılmasını sağlama konusundaki kararlılığıdır ki bu da Biden yönetimiyle çelişmektedir.
Mevcut eğilim İsrail başbakanının kısa vadede görevde kalmasına yardımcı olacaktır. Netanyahu’nun, askeri operasyon biter bitmez Aksa Tufanı Operasyonu ve yaklaşık 1200 İsraillinin ölümüyle ilgili hesap vermek zorunda kalacağı bir sır değil. Böyle bir incelemenin engellenmesi ya da en azından geciktirilmesi için savaşın devam etmesi ve başka alanlara yayılması gerekiyor.
İsrail’in Gazze’deki katliamları tüm dünyanın tepkisiyle karşılaşıyor; bu nedenle Husiler ve İran’ın diğer vekilleriyle çatışma biçimindeki ölçülü bölgesel savaş, İsrail başbakanının ekmeğine yağ sürüyor.
Bir diğer neden ise İsrail’in uzun vadeli çıkarlarıyla ilgilidir. 7 Ekim’de yaşananların travmasını yaşayan İsrail, ABD ile İran’ın karşı karşıya gelmesini umutsuzca istiyor. Başka bir deyişle İsrail, İsraillilerin bölgesel çıkarlarını başarılı bir şekilde takip edebilmeleri için Amerikalıların İran’a karşı savaşmasını istiyor. Hem Washington hem de Tahran bu gerçeğin bilincinde olduğundan kontrolden çıkmadan saldırılar gerçekleştiriyor.
İran-ABD geriliminin ve İsrail’in çıkarlarının tırmanması
Yine de ölen her Devrim Muhafızı İran’ın ulusal gururunu incittiği için İran’da ölenlerin sayısı artıyor. Dolayısıyla bu riskli tırmanışın kontrolden çıkıp İran’ın Amerikan hedeflerine doğrudan zarar vermesi ve Biden yönetimini İran’ı vurmaya zorlaması ihtimali var. Başka bir deyişle, İran vekillerinin ABD hedeflerine yönelik saldırıları kontrolden çıkarsa ABD ile İran arasında bir çatışma kaçınılmaz hale gelebilir ki İsrail’in istediği de budur.
Sorun, Ortadoğu’da artan gerilimlerin arka planında İran’ın adının sürekli olarak gündeme gelmesinin, Tahran’ın kırk yıldır beslediği “Direniş Ekseni”nin büyüyen gücünü yansıtıp yansıtmadığı, yoksa bu tür bir izolasyona yol açma tehdidinde bulunup bulunmadığıdır. normalleşmeden elde edilebilecek potansiyel kazanımları engelleyin ve İran’ı Washington’un radarına biraz daha net bir şekilde sokun. İran’ın 7 Ekim saldırısından sonra ABD ve İsrail ile gerginlikler yaşayarak kendisini pek iyi bir konumda bulmadığını düşünüyorum; her ne kadar mevcut olayın gelecekteki çatışmalara hazırlık amaçlı olduğu varsayılsa da. Kirman’daki terör saldırısı ve İsrail’in saldırıları ve suikastları, İran ve vekillerinin ateş altında kalması anlamına geldi. Daha da kötüsü, İran’ın, İran topraklarına misilleme niteliğindeki saldırısı – Irak ve Arap Birliği’nin Erbil’deki saldırıyı kınaması ile birleştiğinde – İran’ın bölgesel izolasyonunu kanıtlayan Pakistan’la gerginlikler yaşanıyor.
Tahran ve İslamabad gerilimi düşürme konusunda anlaşsa da, Pakistan güvenlik aygıtının geçen hafta İran destekli Zeynebiyun Tugayı ile bağlantısı olan bir militanı İran adına casusluk yapmakla suçlayarak tutuklaması dikkat çekiciydi. Bu örgütün Pakistan Hizbullah’ı olmayı amaçladığı iddia ediliyor.
Bu koşullar altında İran’ın, İsrail’in kuşatma girişimlerine karşı koymak ve potansiyel izolasyondan kurtulmak için Körfez ülkeleri ve Türkiye ile işbirliği yapması giderek daha önemli hale geliyor.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Raisi’nin Türkiye’ye yapacağı resmi ziyareti daha önce iki kez ertelediğini hatırlatalım. 24 Ocak’ta gerçekleşmesi planlanan gezisinde Tahran’ın Ankara ile ilişkilerini güçlendirmeye odaklanması şaşırtıcı olmazdı. Ticaretin geliştirilmesi, PKK ve İran unsuruyla mücadele dahil olmak üzere ikili iş birliğinin yanı sıra, PJAK, müzakere masasında önemli konular arasında yer alacak.