ABD’den Çin’e, Avrupa Birliği’nden Rusya’ya kadar Filistin-İsrail sorununu kim konuşuyorsa iki devletli çözümü desteklediğini iddia ediyor. Bu iddianın temel nedeni konuyla ilgili çok iyi bilinen iki Birleşmiş Milletler kararıdır.
BM Genel Kurulu, 29 Kasım 1947’de, Filistin topraklarının bölünmesini ve biri Arap, diğeri Yahudi olmak üzere iki devletin kurulmasını öneren 181 sayılı Kararı kabul etti. BM Güvenlik Konseyi, 22 Kasım 1967’de ikinci kararı kabul etti. Daha sonra BM, genel olarak uluslararası hukukun temeli ve referans noktası olarak kabul edilen 242 sayılı Karara atıfta bulunan kararları defalarca kabul etti.
İsrail, bu kararlara ve diğer uluslararası kuruluşların aldığı birçok karara rağmen ısrarla Filistin halkının topraklarını çalmaya devam etti. Filistin topraklarında son 70 yıldır yaşanan gelişmeler, Filistin’de çözüme ulaşmanın ve bir Filistin devleti kurmanın mümkün olmadığını bize gösteriyor.
Zulüm sonrası Filistin’de çözüme yönelik zorluklar
İsrail’in son vahşeti ve Gazze Şeridi’nin İsrail tarafından tamamen yok edilmesinin ardından bile, sadece İsrail’i bu vahşetten sorumlu tutanlar değil, İsrail’i destekleyen siyasi aktörler de sorunun iki devletli çözümünden bahsediyor. Ancak yakından bakıldığında Filistin’de iki devletli çözümün uygulanamayacağı açıktır. Bu yazıda iki devletli çözümün imkansız olmasının bazı nedenlerini sıralayacağım.
Öncelikle İsrail, İsrail’in işgal altındaki topraklardan (yani Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Doğu Kudüs) çekilmesini ve bir Filistin devletinin kurulmasını öngören 242 sayılı Kararın maddelerini uygulamayacaktır. Nitekim bugüne kadar İsrail hiçbir kararın veya anlaşmanın maddesini hayata geçirmedi. BM dahil hiçbir uluslararası otoritenin kararlarına asla saygı göstermedi. Bu nedenle ABD ve diğer Batılı ülkeler İsrail’i desteklediği sürece uluslararası hukukun ilkelerini, uluslararası anlaşmaların maddelerini, uluslararası kuruluşların kararlarını uygulamayacaktır. İsrail’in uluslararası normlara kayıtsız kalmasından Batılı ülkeler de sorumlu tutulmalıdır.
İkincisi, İsrail yayılmacı politikalarına ve işgal altındaki topraklardaki işgaline devam ediyor. Dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan Yahudilerin Filistin’e gelerek Filistin halkının evlerini ve topraklarını işgal edip ele geçirmeleri çağrısında bulunuyor. İsrail bu politikayı “yerleşim politikası” olarak adlandırarak işgali meşrulaştırmaya çalışıyor. Yani İsrail ve halkı, sadece Gazze’de değil, Batı Şeria’da da Filistin topraklarını çalmaya devam ediyor. Sahadaki mevcut gerçekler, yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulmasını imkansız kılıyor. İsrail, Filistin’deki işgal politikalarının devamından dolayı ödüle layık görüldü. İsrail’e ücretsiz yardım sağlamaya devam eden Batılı ülkeler, İsrail’in Filistinlilere yönelik zulmüne karşı herhangi bir önlem almadı. Tam tersine İsrail’e açık çek veriyorlar.
Üçüncüsü, BM’nin Filistin’e ilişkin kararları uygulanamıyor çünkü hiçbir küresel güç bu kararların hayata geçirilmesi yönünde somut bir adım atmıyor. Uluslararası kuruluşların kararları, küresel güçler bu kararlara destek vermedikçe etkili olamaz. Hele BM’nin beyni yani ABD bir karara karşı çıkınca onu hayata geçirmek mümkün olmuyor. ABD, bir yandan BM’nin yürütme organı olan BM Güvenlik Konseyi’ndeki İsrail karşıtı önerilerin neredeyse tamamında veto yetkisini kullanıyor. Diğer yandan BM Genel Kurulu’nun aldığı kararlar tavsiye niteliğinde. Sonuçta ABD istemediği sürece hiçbir BM kararı yürürlüğe giremez.
Aralarında Başkan Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in de bulunduğu ABD’li yetkililer iki devletli çözümü desteklediklerini iddia etmeye devam etseler de bu açıklamaların dünya kamuoyunu oyalamaktan başka bir amaca hizmet etmediği açık. İsrail’in savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlemesine koşulsuz destek veren bir devletin, Filistinliler lehine bir çözüm bulması mümkün değildir. Yani Doğu Kudüs’ün işgalini ve Golan Tepeleri’nin ilhakını resmen tanıyan İsrail’in en güçlü destekçisi olan ABD, bir Filistin devletinin kurulmasına asla destek vermeyecektir.
Küresel güçlerin ataleti
Çin ve Rusya gibi Batılı olmayan küresel güçler de Filistin’de nihai barışın sağlanması ya da Filistin devletinin kurulmasının önünün açılması yönünde somut bir adım atmadı. Tüm küresel güçler doğrudan veya dolaylı olarak İsrail’i desteklemekte ve onun Filistinlilere karşı işlediği suçlara kayıtsız kalmaktadır. İkili ve çok taraflı ilişkilerinde Filistin halkının insanlık dışı koşullarını asla sorunsallaştırmıyorlar.
Dördüncüsü, Arap rejimleri ve devletleri Filistin devletini, yani iki devletli çözümü desteklemiyor. İsrail’in Gazze’deki son zulmünde bile birçok Arap rejimi İsrail’e doğrudan ve dolaylı destek veriyor. Mesela Mısır Refah sınır kapısını açmıyor. Ürdün, Suudi Arabistan veya Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi hiçbir Arap devleti, hava sahasını İsrail hava kuvvetlerine kapatmayı veya İsrail ve destekçilerine karşı yaptırım uygulamayı düşünmüyor. Tam tersine bu Arap devletleri, İsrail’in diğer ülkelerle ticaretini kolaylaştırarak İsrail’e ekonomik destek sağlıyor. Hatta daha da ileri giderek diğer Müslüman devletlerin soruna nihai çözüm bulmasını da engelliyorlar. Dolayısıyla bu Arap devletlerinden bir Filistin devletinin kurulması için çalışmalarını beklemek pek akıllıca olmaz.
Beşincisi, dünyanın geri kalanının iki devletli çözümü gerçekleştirme, hatta buna katkıda bulunma gücü bile yok. Dünya kamuoyunun İsrail yanlısı medya, özellikle de Batı medyası tarafından şekillendirilmesi nedeniyle, küresel medya Filistinlilere karşı ciddi bir önyargıya sahip oldu. Çoğunlukla Müslüman devletler olmak üzere Filistin yanlısı devletler, İsrail’i ve destekçilerini iki devletli çözümün önünü açmaya zorlayacak güçten yoksundur.
Dünya kamuoyu genel olarak Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı da dahil olmak üzere haklarını kabul etse de İsrail ve destekçilerini bu noktada Filistin’de adil bir çözüme ulaşmaktan caydırmak mümkün değildir. Batılı ülkeler İsrail’in Filistin’deki zulmüne kayıtsız kaldı. İsrail’in kırmızı çizgisi yok; Filistin halkına karşı elinden geleni yapıyor. Öyle görünüyor ki, iki devletli çözüm ancak küresel güç dengelerinde köklü değişiklikler yapılması veya Filistin’in işgale karşı direnişinin başarıya ulaşmasıyla mümkün olabilir.
ABD’den Çin’e, Avrupa Birliği’nden Rusya’ya kadar Filistin-İsrail sorununu kim konuşuyorsa iki devletli çözümü desteklediğini iddia ediyor. Bu iddianın temel nedeni konuyla ilgili çok iyi bilinen iki Birleşmiş Milletler kararıdır.
BM Genel Kurulu, 29 Kasım 1947’de, Filistin topraklarının bölünmesini ve biri Arap, diğeri Yahudi olmak üzere iki devletin kurulmasını öneren 181 sayılı Kararı kabul etti. BM Güvenlik Konseyi, 22 Kasım 1967’de ikinci kararı kabul etti. Daha sonra BM, genel olarak uluslararası hukukun temeli ve referans noktası olarak kabul edilen 242 sayılı Karara atıfta bulunan kararları defalarca kabul etti.
İsrail, bu kararlara ve diğer uluslararası kuruluşların aldığı birçok karara rağmen ısrarla Filistin halkının topraklarını çalmaya devam etti. Filistin topraklarında son 70 yıldır yaşanan gelişmeler, Filistin’de çözüme ulaşmanın ve bir Filistin devleti kurmanın mümkün olmadığını bize gösteriyor.
Zulüm sonrası Filistin’de çözüme yönelik zorluklar
İsrail’in son vahşeti ve Gazze Şeridi’nin İsrail tarafından tamamen yok edilmesinin ardından bile, sadece İsrail’i bu vahşetten sorumlu tutanlar değil, İsrail’i destekleyen siyasi aktörler de sorunun iki devletli çözümünden bahsediyor. Ancak yakından bakıldığında Filistin’de iki devletli çözümün uygulanamayacağı açıktır. Bu yazıda iki devletli çözümün imkansız olmasının bazı nedenlerini sıralayacağım.
Öncelikle İsrail, İsrail’in işgal altındaki topraklardan (yani Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Doğu Kudüs) çekilmesini ve bir Filistin devletinin kurulmasını öngören 242 sayılı Kararın maddelerini uygulamayacaktır. Nitekim bugüne kadar İsrail hiçbir kararın veya anlaşmanın maddesini hayata geçirmedi. BM dahil hiçbir uluslararası otoritenin kararlarına asla saygı göstermedi. Bu nedenle ABD ve diğer Batılı ülkeler İsrail’i desteklediği sürece uluslararası hukukun ilkelerini, uluslararası anlaşmaların maddelerini, uluslararası kuruluşların kararlarını uygulamayacaktır. İsrail’in uluslararası normlara kayıtsız kalmasından Batılı ülkeler de sorumlu tutulmalıdır.
İkincisi, İsrail yayılmacı politikalarına ve işgal altındaki topraklardaki işgaline devam ediyor. Dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan Yahudilerin Filistin’e gelerek Filistin halkının evlerini ve topraklarını işgal edip ele geçirmeleri çağrısında bulunuyor. İsrail bu politikayı “yerleşim politikası” olarak adlandırarak işgali meşrulaştırmaya çalışıyor. Yani İsrail ve halkı, sadece Gazze’de değil, Batı Şeria’da da Filistin topraklarını çalmaya devam ediyor. Sahadaki mevcut gerçekler, yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulmasını imkansız kılıyor. İsrail, Filistin’deki işgal politikalarının devamından dolayı ödüle layık görüldü. İsrail’e ücretsiz yardım sağlamaya devam eden Batılı ülkeler, İsrail’in Filistinlilere yönelik zulmüne karşı herhangi bir önlem almadı. Tam tersine İsrail’e açık çek veriyorlar.
Üçüncüsü, BM’nin Filistin’e ilişkin kararları uygulanamıyor çünkü hiçbir küresel güç bu kararların hayata geçirilmesi yönünde somut bir adım atmıyor. Uluslararası kuruluşların kararları, küresel güçler bu kararlara destek vermedikçe etkili olamaz. Hele BM’nin beyni yani ABD bir karara karşı çıkınca onu hayata geçirmek mümkün olmuyor. ABD, bir yandan BM’nin yürütme organı olan BM Güvenlik Konseyi’ndeki İsrail karşıtı önerilerin neredeyse tamamında veto yetkisini kullanıyor. Diğer yandan BM Genel Kurulu’nun aldığı kararlar tavsiye niteliğinde. Sonuçta ABD istemediği sürece hiçbir BM kararı yürürlüğe giremez.
Aralarında Başkan Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in de bulunduğu ABD’li yetkililer iki devletli çözümü desteklediklerini iddia etmeye devam etseler de bu açıklamaların dünya kamuoyunu oyalamaktan başka bir amaca hizmet etmediği açık. İsrail’in savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlemesine koşulsuz destek veren bir devletin, Filistinliler lehine bir çözüm bulması mümkün değildir. Yani Doğu Kudüs’ün işgalini ve Golan Tepeleri’nin ilhakını resmen tanıyan İsrail’in en güçlü destekçisi olan ABD, bir Filistin devletinin kurulmasına asla destek vermeyecektir.
Küresel güçlerin ataleti
Çin ve Rusya gibi Batılı olmayan küresel güçler de Filistin’de nihai barışın sağlanması ya da Filistin devletinin kurulmasının önünün açılması yönünde somut bir adım atmadı. Tüm küresel güçler doğrudan veya dolaylı olarak İsrail’i desteklemekte ve onun Filistinlilere karşı işlediği suçlara kayıtsız kalmaktadır. İkili ve çok taraflı ilişkilerinde Filistin halkının insanlık dışı koşullarını asla sorunsallaştırmıyorlar.
Dördüncüsü, Arap rejimleri ve devletleri Filistin devletini, yani iki devletli çözümü desteklemiyor. İsrail’in Gazze’deki son zulmünde bile birçok Arap rejimi İsrail’e doğrudan ve dolaylı destek veriyor. Mesela Mısır Refah sınır kapısını açmıyor. Ürdün, Suudi Arabistan veya Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi hiçbir Arap devleti, hava sahasını İsrail hava kuvvetlerine kapatmayı veya İsrail ve destekçilerine karşı yaptırım uygulamayı düşünmüyor. Tam tersine bu Arap devletleri, İsrail’in diğer ülkelerle ticaretini kolaylaştırarak İsrail’e ekonomik destek sağlıyor. Hatta daha da ileri giderek diğer Müslüman devletlerin soruna nihai çözüm bulmasını da engelliyorlar. Dolayısıyla bu Arap devletlerinden bir Filistin devletinin kurulması için çalışmalarını beklemek pek akıllıca olmaz.
Beşincisi, dünyanın geri kalanının iki devletli çözümü gerçekleştirme, hatta buna katkıda bulunma gücü bile yok. Dünya kamuoyunun İsrail yanlısı medya, özellikle de Batı medyası tarafından şekillendirilmesi nedeniyle, küresel medya Filistinlilere karşı ciddi bir önyargıya sahip oldu. Çoğunlukla Müslüman devletler olmak üzere Filistin yanlısı devletler, İsrail’i ve destekçilerini iki devletli çözümün önünü açmaya zorlayacak güçten yoksundur.
Dünya kamuoyu genel olarak Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı da dahil olmak üzere haklarını kabul etse de İsrail ve destekçilerini bu noktada Filistin’de adil bir çözüme ulaşmaktan caydırmak mümkün değildir. Batılı ülkeler İsrail’in Filistin’deki zulmüne kayıtsız kaldı. İsrail’in kırmızı çizgisi yok; Filistin halkına karşı elinden geleni yapıyor. Öyle görünüyor ki, iki devletli çözüm ancak küresel güç dengelerinde köklü değişiklikler yapılması veya Filistin’in işgale karşı direnişinin başarıya ulaşmasıyla mümkün olabilir.