Küresel rekabette devletler çeşitli aşamalardan geçerek ilerlemektedir.
Küresel manzara incelendiğinde, rekabetçi devletler dünyasının ağırlıklı olarak G-20 ülkelerinden oluştuğu açıkça görülmektedir. Ancak hem üretimde hem de tüketimde kapasiteleri sınırlı olan ülkeler olduğu gibi küçük ölçekleri nedeniyle rekabetin dışında kalan ülkeler de bulunmaktadır. Ek olarak, bazı ülkeler yalnızca petrol ve mineraller gibi doğal kaynakların ihracatına güveniyor ve bu da onları küresel ölçekte rekabet edemez hale getiriyor. Öte yandan Rusya ve Suudi Arabistan gibi petrol ihraç eden ülkeler, esas itibarıyla petrole dayalı devasa gelir kaynaklarına sahip. Son 20 yılda doğalgaz piyasası da petrol piyasası kadar önemli hale geldi.
Vurgulamak istediğim ülkeler, sanayi üretimi daha fazla olan, imalat altyapısı oturmuş, ithalat ve ihracat arasında belli bir denge olan ülkelerdir. Türkiye artık bu kategoride.
Bir asırdır, özellikle de son 50 yılda belirgin bir ivme kazanan teknoloji, üretim ve pazarlama ağırlıklı olarak Batılı devletlerin etki alanında yer aldı. Daha sonra gelişmiş Batılı devletlerin saflarına üç ülke daha katıldı: Japonya, Güney Kore ve Tayvan. Dikkat çekici bir şekilde, bu üç eyaletin hepsinin ABD ile güçlü bağları var ve Amerika’nın katılımından ve desteğinden çeşitli kapasitelerde yararlandılar.
Öte yandan son 20 yılda dikkat çeken en önemli ülkeler arasında Çin, Meksika ve Türkiye yer alıyor. Bu üç ülke kalkınmalarını ve ilerlemelerini Batılı devletlere bağlı olmaksızın veya sınırlı ölçüde bağımlı olarak gerçekleştirmişlerdir.
Türkiye, ağırlıklı olarak altyapı ve endüstriyel kalkınma alanlarında ilerlemesini tamamladı. Karayolları ve ilgili altyapı dahil olmak üzere enerjiden lojistiğe kadar birçok altyapı alanında ekosistemler inşa etti.
Türkiye’nin ticaret altyapısı
Devletler bu kritik altyapıları esas olarak ticaret amacıyla inşa etmektedir.
Politika üretiminin ve yönetiminin ağırlıklı olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan etrafında toplandığı Türkiye’de ciddi bir darboğaz var. Benzer şekilde, uluslararası ticaret de esas olarak, kurnaz tüccarlarıyla ünlü, tarihi bir Anadolu “Kaiser” şehri olan Kayseri’deki geleneksel tüccarların zihniyetine bırakılmıştır.
Ancak Türkiye’nin büyük bir değişime ihtiyacı var. Türkiye son 20 yılda kalkınmada önemli ilerlemeler kaydetti ve olağanüstü bir inşaat müteahhitlik altyapısına sahip oldu. Bu altyapı neden kritik? Batılı ülkeler bunu bir asırda elde ederken, Türkiye Cumhuriyeti bunu son 20 yılda biriktirdi. Bu nedenle Türkiye, dünyanın en genç iş makinesi envanterine, en önemli müteahhit deneyimine ve büyük bir altyapı proje birikimine sahiptir.
İşte tam da bu dönemde köklü bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var.
Türkiye, büyüyen ürün yelpazesi, ileri teknolojisi ve kilogram başına değeri daha yüksek ürün ihracatıyla savunma sanayinde dikkat çekici hale geldi.
Aslında özel sektörün üretim çabalarının uluslararası arenada kendine önemli bir yer bulduğunu biliyoruz. Ancak artık devlet düzeyinde pazarlamada bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var.
Türkiye geniş bir nüfusa sahiptir. Osmanlı’dan miras kalan tüm coğrafi ağ, savunma sanayi ürünleri ve pazarlama alanındaki ortaklıklarla rakip devletlere karşı kullanılabilir.
Yurtdışındaki ekonomik girişimlerin genişletilmesi
Türkiye’nin Afrika ve Asya başta olmak üzere girdiği ilişkilerde devlet artık özel sektörün büyük maden ve petrol sahalarını işletmesine, farklı sektörlerde yüksek bütçeli düzenlemeler yapmasına destek olabiliyor.
Afrika’da devletin özellikle maden, petrol ve kıymetli nadir metaller madencilik sektöründe Türk iş adamlarına yönelik pazarı geliştirecek bir pozisyon alması gerekiyor. Uluslararası alanda devlet düzeyinde böyle bir pazar gelişimi yürütülürken, pazarlama çalışmalarında devlet memuru anlayışını benimsemek yerine, devletin büyük ölçekli projeleri 5-10 yüklenici firmaya yaptırdığı bir model oluşturarak daha verimli hale getirilmesi gerekmektedir. ve etkili bir şekilde uygulanması.
Devlet enerji şirketi Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) ortaklıklarını ve yatırımlarını küresel ölçekte genişletmesi gerekiyor.
Pek çok gelişmiş ülkeyi geride bırakan Türkiye’nin bir diğer zenginliği ise e-devlet uygulamalarıdır. Bu da Türkiye’nin yazılım sektöründe önemli atılımlar yapmaya hazır olduğunu gösteriyor. Devletin geliştirdiği yazılımların paketlenip diğer ülkelere pazarlanması çok faydalı olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti büyük altyapısını büyük bir ustalıkla tamamlamıştır. Artık uluslararası ticarette de bu tür radikal ilerleme ve örgütlenmenin devlet eliyle artırılarak tekrarlanması gerekiyor. Türkiye’nin bu konudaki avantajlarından biri de artık Ömer Bolat gibi özel sektörün gerçeklerini ve hassasiyetlerini bilen, vizyoner bir ticaret bakanına sahip olmasıdır. Devletin, devletlerarası ilişkilerde ileri düzeydeki gelişmişliğini kullanarak Afrika ve Asya’da yeni bir ticari model geliştirmesi bekleniyor.