Dünya genelinde gelişmiş ülkelerde ciddi bir nüfus düşüşü yaşanıyor. Japonya, Almanya, İtalya ve diğer birçok Avrupa ülkesinde yaşlanan nüfus, sosyal yaşamı ve ekonomiyi önemli ölçüde etkiliyor. Ancak ülkeleri ayakta tutan en önemli faktör genç nüfustur.
Dünya yaşlanırken Türkiye yıllardır genç nüfusuyla gurur duyuyor. Hatta Türkler olarak bir gün Avrupa Birliği’ne kabul edilirsek bunun demografik avantajımız sayesinde olacağına inanıyorduk. Ancak artık durum böyle değil. 2023 istatistiklerine göre doğurganlık oranı (kadın başına düşen bebek sayısı) 1,51 oldu. Bu oran geçen yıl 1,63’tü. İstikrarlı bir nüfus sağlamak için bu oranın 2,1 olması gerekiyor. 2001’den bu yana hızlı bir düşüş eğilimi yaşandı; doğurganlık oranı 2,38 oldu ve bu oran nüfusun kendini yenilemesi için gereken oranın üzerindeydi. Şu anki 1,51 oranı ABD’deki 1,61 oranından bile daha düşük.
Mevcut eğilimin devam etmesi halinde ülke yakın zamanda Almanya ve Japonya’ya benzeyecek. Son dönemde Türk milletinin göç sorununa olan duyarlılığı açıkça ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak, üretimin kesilmesi gerekecek ve yerli nüfustan sağlanabilecek işçi eksikliği nedeniyle operasyonlar küçültülecek. Askerlik hizmeti genç nüfusa bağlı olduğundan, bu düşüş askeri gücü de etkileyecektir. Peki bu duruma nasıl geldik?
Türkiye’nin nüfus azalmasının kökenleri
Birinci neden modern toplumun artık çocuk istememesidir. Sebepler arasında geçim masrafları gibi sorunlar da var ancak asıl sebep daha çok kişisel tercihlerle alakalı. Aksi takdirde Japonlar ve Almanlar iyi ekonomik koşullar nedeniyle daha fazla çocuk sahibi olacaklardı. İkinci neden ise ülkemize özgü olan, doğum sayısını azaltmayı amaçlayan nüfus planlaması adı altında nüfus artışını engellemeye yönelik çabalardır. Bazıları ülkenin fakir olduğu dönemde kaynak dağılımının ciddi bir sorun olması nedeniyle nüfus planlamasının gerekli olduğunu söyleyebilir ancak ekonomik koşullar düzeldikçe nüfus azalmasının ülkeye zarar verdiği aşikardır. Bugünkü durum hiç şüphesiz geçmişte uygulanan nüfus planlamalarının sonucudur.
Sokaktaki insanlara sorarsanız, hâlâ ülke için yarattığı tehlikenin farkında olmadan nüfus planlamasını destekleyenler çıkacaktır. Bazıları sırf Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en az üç çocuk sahibi olmayı savunması nedeniyle buna karşı çıkıyor. Ancak cumhurbaşkanının bu konuyu herkesten önce öngördüğünü ve gerekli tedbirlerin alınması yönünde çağrıda bulunduğunu zaman gösterdi. Proaktif duruşu onun vatanseverliğini ve milletine olan derin ilgisini vurgulamaktadır.
Tam tersine, ona karşı çıkanlar çoğu zaman ülke meselelerine bağnazlık merceğinden bakıyor gibi görünüyor. Geçmişte Türkiye Cumhurbaşkanı’nı kadın düşmanlığıyla suçlayıp, kadınları yalnızca çocuk sahibi olarak gördüğünü iddia etmişlerdi. Erdoğan’ın üreme konusunda erkeğin sorumluluğundan kaçtığını, kadınlara haksız yere yük bindirdiğini, bu şekilde toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını çarpıttığını iddia ettiler. Davranışları saçmaydı.
Muhalefetin bu bağnaz ve ön yargılı tutumu nedeniyle Türkiye ciddi bir nüfus sorunuyla karşı karşıyadır. Ne yazık ki, bu düşüncesizlik muhtemelen sorun endişe verici boyutlara ulaşana kadar devam edecek. Geçtiğimiz günlerde sözde bir gazeteci, 2050 yılında Türkiye’deki Arap nüfusunun Türk nüfusunu geçeceğini öne sürdü. Ne gariptir ki Erdoğan üç çocuğu savunurken ona da karşı çıktılar. Yalnızca kritik öneme sahip bu grubun eninde sonunda ülkenin ömrünü kısaltacağından korkuyoruz.
Öte yandan Erdoğan’ın çağrısı hepimiz tarafından dikkate alınmadığı için bu konuda hepimiz sorumluluğu paylaşıyoruz. Bu, kendi eylemlerimizle ülkemizin sonunu hızlandırıyor olabileceğimiz anlamına geliyor. Azalan nüfusumuzla acilen ilgilenmemiz gerekiyor, ancak görünen o ki bunu yapmak konusunda isteksiziz. Başka bir deyişle, zararını bilmesine rağmen sigara içmeye devam eden tiryakiler gibi biz de daha fazla çocuk sahibi olmak konusunda isteksiziz.