Ahmet Taşgetiren’in yazısı: Mehmet Uçum Beştepe’nin nesi olur?
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içindeki Mehmet Uçum’un rolü, birçok kişi tarafından merak ediliyor. Bu konuda en fazla merak edenlerin AK Parti üyeleri olduğu da bir gerçek. Uçum, o sistemin anayasasını hazırlayan isimlerden biri olarak bilinmektedir. Ancak bu rolü, sonuçta bir “danışmanlık” görevidir. Resmi unvanı ise “Cumhurbaşkanı başdanışmanı”dır. Bu unvanda çok sayıda insan bulunduğu gibi, Uçum’un davranışlarıyla diğer danışmanlardan hatta bakanlardan ve AK Parti milletvekillerinden farklı olduğu da açıktır. Siyasi jargona göre, Bülent Arınç ile birlikte “özgül ağırlık” meselesinde öne çıkmaktadır. Bazı konuşmalarında, Uçum’un Cumhurbaşkanı’ndan daha keskin ifadeler kullandığı görülmektedir. AK Parti sözcüleri ve iletişim bakanlarının, Uçum kadar cesur değerlendirmeler yapması pek mümkün görünmüyor. Bu durum, AK Parti içindeki birçok kişinin rahatsızlık hissetmesine neden olmuştur. Ünlü isimlerden bazıları da bu rahatsızlıklarını dile getirmiştir. “Parmak sallama” ifadesi, Uçum’un davranışlarına atıfta bulunmaktadır. Bununla birlikte, bu tepkilerin aslında Cumhurbaşkanı’na ulaşma amacı taşıdığı söylenebilir. Tepkilerin zımni anlamı ise şu şekilde ifade edilebilir: Eğer o danışman Cumhurbaşkanı’na bağlıysa, başıboş tavırları Cumhurbaşkanı’nın onayıyla mı ortaya çıkıyor, yoksa Cumhurbaşkanı’nın yoğunluğu nedeniyle ortaya çıkan boşlukta bazı kişiler, kendilerinin dışında daha büyük rollere mi soyunuyor? Bu durumun zamanla kalıcı hale geldiği ve partiyi Beştepe merkezli bir vesayet altına soktuğu da iddia edilmektedir. Gözlemlerime göre, AK Parti içinde bu durumdan rahatsız olanlar, Erdoğan’ın da bu durumdan hoşlanmadığını düşünmekte, ancak durumu kontrol edilebilir bulduğu sürece müdahale etmemeyi tercih etmektedir. Uçum da, belki geçmişteki radikal gelenekten etkilenerek, kendi konumunu partideki diğerlerinden daha belirleyici hale getirecek atılımlar yapmaktadır.
“Devlet kaydeder. Devlet not eder. Devlet unutmaz. Devlet şu, devlet bu…” diyerek, Uçum’un “Devlet adına konuşma” yetkisini, Cumhurbaşkanı’ndan, hatta Hükümet ortağı Devlet Bahçeli’den daha fazla ve iddialı bir biçimde kullandığı söylenebilir. Son süreçte, Cumhurbaşkanı bazı sözler sarf etmiş, Bahçeli belirli jestlerde bulunmuş ve siyaset bu çıkışlara göre şekillenmiştir. Herkes, uzun yıllardır ülkeyi etkileyen, siyaseti, hukuku ve toplumsal barışı olumsuz bir şekilde etkileyen “Kürt sorunu” için yeni bir çözüm arayışının söz konusu olup olmadığını merak etmeye başlamıştır. Genel olarak herkes, dikkatli bir yaklaşım benimsemekte. Sorun, iç cepheyi etkileyen bir mesele olmasının yanı sıra, dış ülkeler, komşular ve “Türkiye’ye tehdit olduğu” ifade edilen İsrail ile de doğrudan bağlantılıdır. Uçum, burada sesleniyor: “Yumuşama, normalleşme, tokalaşma gibi tutumlar ve dil ne olursa olsun, Türkiye’de geçmişteki uygulamalara benzer veya yeni versiyonlarla bir çözüm süreci yaşanamaz. O süreçler tarih oldu… Devlet, deneyip sonuç alamadığı yöntemleri tekrar denemez. Devlet, 15 Temmuz sonrası uygulanan güçlü ve etkili siyasi ve askeri stratejileri benimseyerek, başka etkili yollar arar. Bu tür yöntemlerde yumuşama veya vazgeçme durumu söz konusu olamaz. Terör, Türkiye’de neredeyse tamamen ortadan kaldırıldı. Sınır ötesi güvenlik alanlarıyla birlikte tam anlamıyla ortadan kaldırma sürecine girildi. Bu sürece kimse engel olamaz. Ancak bu durum, siyasette Meclis’te yapıcı bir dil geliştirilmesini ve diyalog kurma çabalarını dışlamaz. “Türkiye partisi olma” çağrısı değerlidir ve şöyle yorumlanabilir: İlk olarak, DEM’in kendi içinden yükselen “bizi terör ve şiddet siyasetinden kurtarın” talebine bir fırsat sunmaktır. İkinci olarak, DEM’i terör vesayetinden kurtarmak için bir alternatif sunmaktır. Üçüncü olarak, TBMM’de DEM aracılığıyla etkin hale getirilen terör vesayetini ortadan kaldırmaktır. Eğer DEM, kendisine sunulan terör vesayetinden kurtulma imkanını sosyal ve siyasi açıdan değerlendirip kötüye kullanmazsa, TBMM’deki bu siyasi vesayet hukuki yollarla tasfiye edilir. Bu, kaçınılmaz bir gerçektir.
Bunlar, bir gazeteci köşesinde veya bir tartışma programında dile getirildiğinde yadırganmaz. Ancak, bunları Cumhurbaşkanı veya Bahçeli’nin söyleyip söylemeyeceği, AK Parti sözcüsünün bu söylemleri dile getirip getiremeyeceği şüphelidir. Kürt kökenli veya Türk kökenli bir milletvekilinin, ya da Karadenizli veya Akdenizli bir milletvekilinin benzer ifadeleri kullanıp kullanmayacağı bir muamma. Korku veya çekingenlik dolayısıyla değil, konu hakkında hassas olmaları nedeniyle bu ifadeleri kullanıp kullanmayacakları tartışmalıdır. Mehmet Uçum ise, tüm bunları cesaretle ifade ediyor. Hem de “Devlet” ifadesiyle başlıyor. Geldiğimiz noktada, “AK Parti bir Mehmet Uçum vesayeti” yaşıyor demek makul görünmektedir. Bu, Erdoğan’ın göz yumduğu ve dolayısıyla cesaretlendirdiği bir vesayet durumudur. Bu vesayetin sorunları ise kolayca çözüme kavuşacak gibi durmamaktadır. Bilindiği üzere, Erdoğan’ın siyaset anlayışında birine kefil olmak söz konusu değildir. Dolayısıyla, Uçum’un taşıdığı yükün bir sınırı olduğu da düşünülmektedir.