Türk Devletleri Teşkilatı’nın (OTS) ana teması “Türk Saati” (veya “Türk Çağı”) olan 10. Zirvesi’ne katılmak üzere bu hafta başında Kazakistan’ın Astana kentindeydim. Beş üye ülkeye (Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan) ve üç gözlemciye (Macaristan, Türkmenistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) hitap eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türk dünyasının birlik ve beraberliğinin” önemli olduğunu vurguladı. Küresel zorluklarla başa çıkmada en büyük güç. Kafkas doğal gazının Türkiye ve Avrupa’ya teslim edilmesinin “güvenliğe” büyük bir katkı sağladığını hatırlatarak, başka bir önemli noktayı artırdı: “ ‘Türk Devletleri Teşkilatı vizyonu’ Erdoğan, üye ülke vatandaşlarının sınırları geçmelerinin ve vize almalarının kolaylaştırılmasının önemine de değindi. Son olarak Gazze’deki katliamdan bahsederek, Türk dünyasının birlikte çalışarak ateşkesi ve sonrasında barışı sağlayabileceğini vurguladı.
Türk entegrasyonu arayışı son yıllarda Türk dış politikasının temel taşı olmuştur. Bu gelişme, Orta Asya cumhuriyetlerinin “açılması” ve büyük güçler arasında bir “dengeleme eylemi” gerçekleştirme arayışıyla doğrudan bağlantılıydı. Buna Özbekistan ve Kazakistan’ın dünyaya açılması da dahildi. Aynı zamanda Türkiye ile Azerbaycan’ın her geçen gün güçlenen stratejik ortaklığı bölgesel güç dengelerini de değiştiriyor.
1989’da Sovyetler Birliği dağıldığında Türkiye’nin Türk dünyası ile istediği kadar yakın çalışamadığını hatırlayalım. Bir dizi zayıf koalisyon hükümeti altında ülkenin Türki cumhuriyetlere yatırım yapma veya o bölgeye güvenlik ve istikrar sağlama yeteneği o zamanlar son derece sınırlıydı. Buna karşılık Türkiye, Orta Asya’daki büyük güç rekabetinin ortasında ilgili ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda yerlerini korumalarına etkili bir şekilde yardımcı olmaktadır. Özellikle Azerbaycan’ın Karabağ’daki zaferi, Ankara’nın bölgede istikrarı, güvenliği ve işbirliğini geliştirme becerisini ortaya koydu. Orta Asya’nın önümüzdeki onyıllarda yıkıcı rekabet ortamına dönüşmemesi için Türkiye’nin “entegrasyon” politikasına daha fazla odaklanması gerekiyor.
Bölgedeki ilgi alanları
Bir dizi askeri darbe nedeniyle Afrika üzerindeki siyasi nüfuzu zayıflayan Fransa ve diğer Avrupa Birliği ülkeleri, başta Kazakistan olmak üzere Orta Asya ülkelerine giderek daha güçlü bir ekonomik ilgi gösteriyor. Afganistan’dan çekilmiş olmasına rağmen ABD, Çin’e yönelik çevreleme politikasının bir parçası olarak Orta Asya’yı bir kenara bırakmadı. Aynı zamanda Rusya, Sovyet döneminden kalma bu bölgedeki ülkeler üzerinde güçlü bir etki yaratmaya devam ediyor.
Çin, Orta Asya dengesinde stratejik hedefleri olan bir diğer paydaşı temsil ediyor. Geleceğini göz önünde bulundurarak Tibet, Tayvan ve Uygur sorunlarını yakından izleyen Pekin’in, Türk entegrasyonundan endişe duyduğu bildiriliyor. Buna karşılık, Çin’in demografik ve ekonomik hakimiyeti olasılığı, Rusya ve Orta Asya cumhuriyetleri için orta ve uzun vadeli bir risk olmaya devam ediyor. Güçlü tarihi, kültürel ve etnik bağlara sahip olan Türk cumhuriyetleri ile Türkiye arasındaki entegrasyon vizyonu, liderliği, planlamayı ve ortak çıkarların kurumsallaşmasını gerektirmektedir. Zengezur koridorunun açılması ulaşım için yeni bir fırsat anlamına geliyor ve Erdoğan’ın lider-lider diplomasisindeki deneyimi ve becerisi en büyük avantaj olmaya devam ediyor.
Daha yakın işbirliği
Zirvenin nihai bildirisi, üyelerin çok taraflı işbirliğini güçlendirme konusundaki kararlılığını yineledi. OTS, Astana Yasasını kabul ederek Sivil Koruma Mekanizmasını kurdu. Belgede, güvenlik konularında daha güçlü işbirliği ve koordinasyonu teşvik etmek için “savunma sanayi ve askeri işbirliği alanında daha yakın işbirliği” çağrısında bulunuldu. Ayrıca İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin Türkiye’nin görüşleri doğrultusunda “derhal ateşkes”, insani yardım, iki devletli çözüm ve garanti mekanizması çağrısı da yapıldı.
Özetle Astana Zirvesi, Türk dünyası için yeni işbirliklerini ve küresel politikalara yönelik ortak duruşu teşvik eden entegrasyon sürecinin bir parçası olarak yeni bir adımı temsil ediyordu.