Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 32 ülke hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) iklim krizi davası açıldı. Dava, belirli ülkeleri iklim değişikliği konusunda yeterli tedbirleri uygulamamakla suçlayan Portekizli altı genç tarafından açıldı.
Dava ilk olarak Eylül 2020’de İngiltere, İsviçre, Norveç, Rusya ve Türkiye’nin yanı sıra 27 Avrupa Birliği üyesi ülkeye karşı açılmıştı. Bu, bugüne kadar Strasbourg’daki AİHM’de duyulan en büyük iklim değişikliği davası oldu.
Yaşları 11 ila 24 arasında değişen Portekizli altı genç aktivist, ülkelere karşı dava açtı. Gençler belirli ülkeleri iklim değişikliğini önlemek için yeterli adımları atmamakla suçladı. AİHM’de ilk duruşması görülen davanın konusu, 2017 yılında Portekiz’de yaşanan ve 100 kişinin hayatını kaybettiği orman yangınlarıydı. Gençler, hükümetlerin iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki isteksizliği nedeniyle temel insan haklarının ihlal edildiğini öne sürerek, Portekiz’deki yangınların doğrudan küresel ısınmanın sonucu olduğunu savundu. Böylece ilk kez neredeyse tüm Avrupa ülkeleri uluslararası bir mahkemede suçlanarak sanık sandalyesine oturtuldu. 32 sanık ülke, duruşma için ortak savunma beyanının yanı sıra ayrı bir bireysel savunma beyanı da hazırladı.
İlk duruşmada Türkiye adına savunmayı Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Hacı Ali Açıkgül yaptı. Sayın Açıkgül, davaya ilişkin basına açıklama yaptı.
“Hepimiz hem birey olarak hem toplum hem de devlet olarak sorundan şikayetçiyiz. Küresel ısınma, iklim değişikliği ve bunun insan hayatı ve insan hakları üzerindeki etkileri konusunda her toplumda herkes hemfikir ve birlik içindedir. Ancak iklim değişikliğini etkileyen sera gazı emisyonlarının yüzde 85’ine neden olan ülkeler mevcut değil. Öte yandan şu anda mevcut olan 32 ülke sera gazı emisyonlarının yalnızca %15’ine neden olan ülkelerdir. Afrika ülkeleri, ABD, Çin, Hindistan ve Japonya’dan kaynaklanan sorunun yüzde 85’ini dışarıda bırakırken, sorunun yüzde 15’inden bu ülkeleri sorumlu tutmak ne kadar adil olur?”
Türkiye, pek çok maddeden dolayı nispeten uzak ve uygulanamaz bir iddiaya maruz bırakılmamalıdır.
Açıkgül şöyle devam etti: “Başlangıçta sözleşmenin 1. maddesi kendi sınırları dışında olduğu için geçerli değil. Yani Portekiz’de yaşanan bir olaydan Türkiye Cumhuriyeti sorumlu tutulamaz.
“İkincisi, etkili iç hukuk yollarının tüketilmemesi var. Altı genç aktivist, Portekiz dahil hiçbir ülkenin iç hukuk sistemine başvurmadı ve başvurmadı.
“Son olarak Türkiye, hem yangın tarihinde hem de davanın açıldığı tarihte Paris İklim Anlaşması’na taraf değildi. Bu nedenle Paris İklim Anlaşması’nın getirdiği yükümlülüklerin eksikliğinden Türkiye sorumlu tutulamaz. Tarihlerin geçersizliği nedeniyle İklim Anlaşması Sözleşmesi.”
Paris Anlaşması, iklim değişikliği konusunda yasal olarak bağlayıcı bir uluslararası anlaşmadır. 12 Aralık 2015’te Fransa’nın Paris kentinde düzenlenen BM İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP21) 196 taraf tarafından kabul edildi. 4 Kasım 2016’da yürürlüğe girdi.
Paris Anlaşması’nın her şeyi kapsayan hedefi, “küresel ortalama sıcaklıktaki artışı sanayi öncesi seviyelerin 2 santigrat derece (3,6 Fahrenheit) çok altında tutmak” ve “sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyenin 1,5 santigrat dereceyle sınırlamak için” çaba sarf etmek. -endüstriyel seviyeler.”
Davanın önümüzdeki dokuz ila 18 ay içinde sonuçlanması bekleniyor. Umarız sorumlu taraflar ele alınır ve iklim değişikliğinden etkilenenlerin daha fazla zarar görmesi ve çevreye zarar vermesi önlenebilir.
Eğer genç aktivistler davayı kazanırsa ilgili hükümetler için yasal olarak bağlayıcı kararlar alınması zorunlu hale gelebilir. Ancak, kabul edilebilirlik kriterlerinin gerekliliklerinin bulunmaması nedeniyle, bu özel dava, başta Türkiye olmak üzere çoğu Avrupa ülkesi için önemli ölçüde ilgisiz ve kabul edilemez görünmektedir. Türkiye iklim değişikliğine karşı çok büyük adımlar attı ve atmaya devam ediyor, ancak zorluklar kaçınılmaz olmaya devam ediyor. Ülkenin çabalarını takdir etmek ve bugüne kadar elde edilen başarıları kutlamak çok önemlidir. Ancak herkes için sürdürülebilir bir bugün ve geleceğe ulaşabilmemiz için toplumun her düzeyinde kolektif ve bireysel eylemler işbirliği içinde yapılmaya devam edilmelidir.