Yusuf Ziya Cömert yazdı: Kartlar Yeniden Karılınca Biz İsrail’i Mi Çekeceğiz?
Eskiye dair “eskiden şöyleydi” diye başlayan ifadeleri pek sevmiyorum. Bu tür cümlelerin gerçeği yansıtmadığını biliyorum; bu durum, belirli bir deneyimden kaynaklanıyor olabilir. Ancak, eğer biri “eskiden bir nezaket, bir zarafet vardı” derse, bu ifadeyi sorgulamadan kabul edebilirim. Kesin olarak değil, kısmen. Çünkü eski zamanlardaki kabalıkları da hatırlıyorum. Bırakalım kabalıkları, şu aşikâr: Toplumun aydın olması beklenen kesimlerde nezaket ve zarafet büyük ölçüde azalmış durumda. Kabalık, artık yukarıdan aşağıya yaygınlaşmış durumda. Peki, kimler bu ‘aydın’ kesimler? Mesela siyasetçiler ve gazeteciler. Onlar, mahalle kabadayısı edasıyla konuşuyor. Kaba ve tehditkâr bir üslup kullanıyorlar. Birbirlerine ağır suçlamalar yöneltiyorlar. Her ağızlarını açışlarında bir tehdit savuruyorlar. Herhangi bir meselelerini sakin bir şekilde anlatmayı tercih etmiyorlar. Sanki bir mecliste değil de, Ustura Kemal karakterinin çizgi romanlarından fırlamış bir ortamdayız. Televizyon ekranlarında “ağzını yırtarım” veya “alnını karışlarım” gibi ifadelerle bağıran yerli uzman konuklarla dolup taşıyor. Bu artık bir sistem haline geldi. Milli dil, devlet dili haline geldi. Ancak, Sayın Devlet Bahçeli, lisanını neden birdenbire yumuşattı? Yakın zamanlarda bir süre boyunca ‘DEM’ kelimesinin Arapça’daki karşılığına uygun bir şekilde konuşuyordu. Şimdi neden aniden, DEM’li milletvekillerinin elini sıkmaya başladı? Bu kolay bir durum mu? Yeni bir gerçekliğin eşiğinde olabilir miyiz? Sakıncalı bir durum yok; böyle bir tablo karşısında farklı yorumlar ortaya çıkabilir. Aklıma hemen 2023 seçimleri öncesinde zaman zaman dile getirilen ama somutlaşmayan HDP’li adayları ‘nötrleştirme’ senaryoları geliyor. Aynı zamanda Öcalan’ın cezaevindeki şartlarının iyileştirilmesi seçeneği de bu senaryolar arasındaydı. Birkaç kez bunu yazdım, fakat pek makul bulmuyordum. MHP’yi nasıl ikna edeceklerini soruyordum. “MHP’yi ikna etmişler” diyenlere rastladım, ancak bir sonuç alınamadı. Uygulamaya konulmamış bir senaryo olarak kayboldu gitti. Devlet Bahçeli’nin el sıkışması, bu senaryonun kaybolmadığını mı gösteriyor? Kürt sorunu sadece Türkiye’nin meselesi değil; ABD, Suriye üzerinden bu konuyla ilgileniyor ve orada bir yarı devlet oluşturdu. İsrail’e kimse yan bakamıyor. O kadar büyük olaylar yaşandı ki… Bir milletin varlığı Gazze’de yok oldu. Arap rejimleri, kimsesiz bir ölüye benzer şekilde, her şeye boyun eğmeye hazırlar. Suriye zaten durumu gözler önüne seriyor. Rusya, Ukrayna’da sıkışıp kalmış durumda. Çin’in çevresi de oldukça gergin. Dünya daha ne kadar karıştırılabilir ki? Olası her şey gerçekleşti. Bazı dönemlerde “Ortadoğu’nun haritası değişecek” söylemi popüler hale gelir. Körfez savaşı o dönemlerden biriydi. Yeniden öyle bir dönemde miyiz? Tam anlamıyla Ortadoğu’da kartlar yeniden karılıyor denilebilecek bir zaman diliminde miyiz? ABD, bölgede İsrail’e yeni bir müttefik devlet hediye eder mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’in Türkiye’yi tehdit ettiğini ifade etmesinin bir anlamı olabilir mi? Kartlar yeniden karıldığında biz İslai’i mi çekeceğiz? Bahçeli’nin DEM’li kişilerle el sıkışması, bölgesel gerçekliğin kazandığı yeni bir yönle ilgili yeni bir sürecin başlangıcı olarak mı algılanmalı? Yeni bir süreç mi? Çözüm süreci mi? Ülkemizde, herhangi bir çözümü sakin bir şekilde tartışacak insan kalmış mı? Hele ki, Kürt sorunu gibi sürekli sert kelimelerle konuşulması gereken bir konudan bahsediyorken. Böyle bir süreç başladığında herkesin dengesi bozulur, ortalık karışır. Başlamasını istemiyorum, ama başlayıp Türkler ve Kürtler için olumlu sonuçlar doğursun. Ancak siyasetin, özellikle iktidar siyasetinin şimdiye kadar biriktirdiği unsurlar, meselenin sakin bir şekilde yürütülmesi için gereken zeminimizi sarsmış durumda. Böyle zamanlarda bazı fay hatları kırılabilir, bazı zeminler kayganlaşabilir.