Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği Mescid-i Aksa Tufanı operasyonu hem Filistin-İsrail sorununda hem de Ortadoğu bölgesinde önemli bir kırılma yarattı. Hamas’ın direnişi karşısında oldukça zor durumda kalan İsrail, öfkesini masum insanlardan çıkarmayı tercih etti. Bugüne kadar çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 20 binin üzerinde masum insan İsrail işgal güçleri tarafından şehit edildi. Başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin çoğunluğunun desteklediği İsrail, Gazze’de savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım yapmaktan kaçınmadı. İsrail, uluslararası hukukun temel ilke ve normlarını ve uluslararası kuruluşların bu konudaki kararlarını utanmadan ihlal etti.
2023 yılının son günlerinde masum Gazze halkı, tüm dünyanın gözü önünde İsrail bombalarının hedefi olmaktan ve dev bir savaş makinesi tarafından katledilmekten kurtulamadı. Bu yazımda 2024 yılında Gazze halkının başına neler geleceğini kısaca analiz edeceğim.
Mescid-i Aksa Tufanı öncelikle Filistin halkının direnişinin devam edeceğinin göstergesi olmuştur. İsrail ve destekçileri, iddialarının aksine Gazze’de doğmuş yerli ve bağımsız bir hareket olan Hamas’ı ortadan kaldıramaz. Sahadaki gerçekler göz önüne alındığında İsrail işgal güçlerinin Hamas savaşçılarından çok masum sivilleri hedef aldığı görülüyor.
Üstelik genel olarak Filistin halkı, özel olarak da Gazze halkı için Hamas’ın etkili bir alternatifi yok. İsrail’in uzun süredir Filistinlilere uyguladığı “kademeli soykırıma” Hamas dışında etkili bir şekilde karşılık verebilecek bir örgüt yok. Yani İsrail işgaline karşı mücadele eden Filistin halkını temsil eden tek etkili örgüt Hamas’tır. El Fetih örgütü, lideri yaşlı ve hasta Mahmud Abbas’tan dolayı geleneksel etkisinden uzak kaldı.
İsrail’in zorlukları: Gazze’nin kontrolü pek mümkün değil, siyasi çıkmaz
İkincisi İsrail’in Gazze’yi kontrol altına alma ihtimali çok düşük. Sınırsız güç kullanımının olduğu ve insanlığa karşı her türlü suçun işlendiği bu günlerde bile Gazze’ye asker gönderen İsrail istediğini elde edemedi. Üstelik İsrail siyaseti ciddi bir çıkmazla karşı karşıya. Hamas’la mücadelede etkili bir yönteme sahip olmayan İsrail’in Gazze’nin geleceği konusunda anlamlı bir fikri yok. Dolayısıyla Hamas İsrail için temel “öteki/tehdit” olmaya devam edecek.
Öte yandan İsrailli yetkililerin ve bazı Batılı politikacıların iddialarının aksine İsrail’in Gazze’yi insanlıktan çıkarma ve Filistin’den arındırma hedefine ulaşma ihtimali oldukça düşük. Filistinliler sahip oldukları tüm dezavantajlara rağmen vatanlarını terk etmeyecekler. Eğer mecbur bırakılırlarsa Ürdün ve Mısır devletlerinin bu bilinç düzeyi yüksek nüfusu kendi topraklarına kabul etme olasılıkları oldukça düşüktür.
Üçüncüsü, Mescid-i Aksa Tufanı, zaten kırılgan ve parçalı olan İsrail siyasetini daha da istikrarsız hale getirdi. Aşırı sağ partilerden oluşan mevcut koalisyonun devam etmesi mümkün görünmüyor. Saldırıların yavaşlaması ve yeni bir sürecin başlamasıyla Binyamin Netanyahu hükümetinin hemen düşmesi çok muhtemel. Ancak Başbakan Netanyahu’nun mevcut koalisyondaki görece en ılımlı siyasetçi olduğu dikkate alındığında Netanyahu’nun iktidardan düşmesi, İsrail siyasetine daha makul aktörlerin gelmesi anlamına gelmeyecek.
Dördüncüsü, Mescid-i Aksa Tufanı, Batılı devletlerin rasyonellik sınırlarını tamamen kaybetmesine ve yükselen aşırı sağ siyasi aktörlerin desteklediği irrasyonel bir siyasi çizgiye evrilmesine neden olmuştur. İsrail’in işlediği her suça Batılı devletlerin ortak olarak kaydedilmesi, Batılı devletlerin araçsallaştırdığı ilke, norm ve değerlerin gelecekte daha az kullanılacağı anlamına gelecektir. Batılı devletlerin ısrarla ve sistematik olarak ihlal ettiği norm ve ilkelere Batılı olmayan devletlerden de uymalarını beklemek mümkün değildir. Ayrıca Batılı halkların kendi devletlerine olan saygısı ve güveni de büyük ölçüde zedelendi.
İsrail’in Mescid-i Aksa sonrası kırılgan dönemi
Tüm bunların yanı sıra Arap isyanları ve devrimleri sırasında ve sonrasında tüm tarihinin en güvenli ve en rahat dönemini yaşayan İsrail, Mescid-i Aksa Tufanı’ndan sonra en kırılgan ve zayıf dönemlerinden birini yaşamaya başladı. Arap isyanlarının en büyük kazananı olarak görülen İsrail, saldırının ardından kazanımlarının önemli bir kısmını kaybetti. Demir Kubbe olarak adlandırılan hava savunma sisteminin Hamas’ın nispeten ilkel uçaklarına karşı işlevsiz hale gelmesi başlı başına bir güvensizlik nedeni haline geldi. Silah ve mühimmatının çoğunu kullanmasına rağmen istediği sonuçları alamayan İsrail, gelecekte yıkılan imajıyla ve sarsılan psikolojisiyle mücadele etmek zorunda kalacak.
Altıncısı, bazı Arap rejimlerinin izlediği “İsrail’i normalleştirme politikası” da başarısız oldu. Bundan sonra Arap devletlerinin İsrail ile normalleşme sürecine girip bunu başarıyla tamamlama ihtimali azaldı. ABD, ataları İbrahim adına imzalanan anlaşmalarla Arap devletleri ile İsrail’i bir araya getirmek istiyordu. Aslında bu yönde çok önemli adımlar atıldı. Ancak İsrail’in Filistin halkına karşı orantısız güç kullanması ve soykırım yapmasının ardından Arap halklarında İsrail karşıtı algılar çok yüksek boyutlara ulaştı. Bunu dikkate almak zorunda olan Arap rejimleri en azından “İsrail’i normalleştirme politikasına” ara vermeli. Yani Arap devletleri Filistin sorunundan istedikleri ve planladıkları gibi kurtulamadılar. Arap devletleri büyük olasılıkla 2024 yılında Filistin konusunda gelecekte nasıl bir politika izleyeceklerini belirleyecek.
Sonuç olarak Hamas’ın Mescid-i Aksa Tufanı’ndan sonra Filistin-İsrail meselesinde dengeleri değiştirdiği söylenebilir. Hatta saldırı bölgesel ve küresel güç dengelerini de önemli ölçüde etkiledi. Bu sadece İsrail’in değil Batılı devletlerin de dış politikalarını etkiledi.
2024 yılında dünya kamuoyu Hamas’ın başlattığı “küresel intifada”yı desteklemeye devam edecek ve İsrail’i bir güvenlik sorunu olarak görmeye devam edecektir. Öte yandan küresel sistemin normlarının uygulanmasını isteyen devletler ve devlet dışı aktörler, İsrail’in Batı’nın desteğiyle sorumsuzca izlediği yayılmacı ve saldırgan politikasını caydıracak çıkış yolları ve çözümler aramaya devam edecek.
Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği Mescid-i Aksa Tufanı operasyonu hem Filistin-İsrail sorununda hem de Ortadoğu bölgesinde önemli bir kırılma yarattı. Hamas’ın direnişi karşısında oldukça zor durumda kalan İsrail, öfkesini masum insanlardan çıkarmayı tercih etti. Bugüne kadar çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 20 binin üzerinde masum insan İsrail işgal güçleri tarafından şehit edildi. Başta ABD olmak üzere Batılı devletlerin çoğunluğunun desteklediği İsrail, Gazze’de savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım yapmaktan kaçınmadı. İsrail, uluslararası hukukun temel ilke ve normlarını ve uluslararası kuruluşların bu konudaki kararlarını utanmadan ihlal etti.
2023 yılının son günlerinde masum Gazze halkı, tüm dünyanın gözü önünde İsrail bombalarının hedefi olmaktan ve dev bir savaş makinesi tarafından katledilmekten kurtulamadı. Bu yazımda 2024 yılında Gazze halkının başına neler geleceğini kısaca analiz edeceğim.
Mescid-i Aksa Tufanı öncelikle Filistin halkının direnişinin devam edeceğinin göstergesi olmuştur. İsrail ve destekçileri, iddialarının aksine Gazze’de doğmuş yerli ve bağımsız bir hareket olan Hamas’ı ortadan kaldıramaz. Sahadaki gerçekler göz önüne alındığında İsrail işgal güçlerinin Hamas savaşçılarından çok masum sivilleri hedef aldığı görülüyor.
Üstelik genel olarak Filistin halkı, özel olarak da Gazze halkı için Hamas’ın etkili bir alternatifi yok. İsrail’in uzun süredir Filistinlilere uyguladığı “kademeli soykırıma” Hamas dışında etkili bir şekilde karşılık verebilecek bir örgüt yok. Yani İsrail işgaline karşı mücadele eden Filistin halkını temsil eden tek etkili örgüt Hamas’tır. El Fetih örgütü, lideri yaşlı ve hasta Mahmud Abbas’tan dolayı geleneksel etkisinden uzak kaldı.
İsrail’in zorlukları: Gazze’nin kontrolü pek mümkün değil, siyasi çıkmaz
İkincisi İsrail’in Gazze’yi kontrol altına alma ihtimali çok düşük. Sınırsız güç kullanımının olduğu ve insanlığa karşı her türlü suçun işlendiği bu günlerde bile Gazze’ye asker gönderen İsrail istediğini elde edemedi. Üstelik İsrail siyaseti ciddi bir çıkmazla karşı karşıya. Hamas’la mücadelede etkili bir yönteme sahip olmayan İsrail’in Gazze’nin geleceği konusunda anlamlı bir fikri yok. Dolayısıyla Hamas İsrail için temel “öteki/tehdit” olmaya devam edecek.
Öte yandan İsrailli yetkililerin ve bazı Batılı politikacıların iddialarının aksine İsrail’in Gazze’yi insanlıktan çıkarma ve Filistin’den arındırma hedefine ulaşma ihtimali oldukça düşük. Filistinliler sahip oldukları tüm dezavantajlara rağmen vatanlarını terk etmeyecekler. Eğer mecbur bırakılırlarsa Ürdün ve Mısır devletlerinin bu bilinç düzeyi yüksek nüfusu kendi topraklarına kabul etme olasılıkları oldukça düşüktür.
Üçüncüsü, Mescid-i Aksa Tufanı, zaten kırılgan ve parçalı olan İsrail siyasetini daha da istikrarsız hale getirdi. Aşırı sağ partilerden oluşan mevcut koalisyonun devam etmesi mümkün görünmüyor. Saldırıların yavaşlaması ve yeni bir sürecin başlamasıyla Binyamin Netanyahu hükümetinin hemen düşmesi çok muhtemel. Ancak Başbakan Netanyahu’nun mevcut koalisyondaki görece en ılımlı siyasetçi olduğu dikkate alındığında Netanyahu’nun iktidardan düşmesi, İsrail siyasetine daha makul aktörlerin gelmesi anlamına gelmeyecek.
Dördüncüsü, Mescid-i Aksa Tufanı, Batılı devletlerin rasyonellik sınırlarını tamamen kaybetmesine ve yükselen aşırı sağ siyasi aktörlerin desteklediği irrasyonel bir siyasi çizgiye evrilmesine neden olmuştur. İsrail’in işlediği her suça Batılı devletlerin ortak olarak kaydedilmesi, Batılı devletlerin araçsallaştırdığı ilke, norm ve değerlerin gelecekte daha az kullanılacağı anlamına gelecektir. Batılı devletlerin ısrarla ve sistematik olarak ihlal ettiği norm ve ilkelere Batılı olmayan devletlerden de uymalarını beklemek mümkün değildir. Ayrıca Batılı halkların kendi devletlerine olan saygısı ve güveni de büyük ölçüde zedelendi.
İsrail’in Mescid-i Aksa sonrası kırılgan dönemi
Tüm bunların yanı sıra Arap isyanları ve devrimleri sırasında ve sonrasında tüm tarihinin en güvenli ve en rahat dönemini yaşayan İsrail, Mescid-i Aksa Tufanı’ndan sonra en kırılgan ve zayıf dönemlerinden birini yaşamaya başladı. Arap isyanlarının en büyük kazananı olarak görülen İsrail, saldırının ardından kazanımlarının önemli bir kısmını kaybetti. Demir Kubbe olarak adlandırılan hava savunma sisteminin Hamas’ın nispeten ilkel uçaklarına karşı işlevsiz hale gelmesi başlı başına bir güvensizlik nedeni haline geldi. Silah ve mühimmatının çoğunu kullanmasına rağmen istediği sonuçları alamayan İsrail, gelecekte yıkılan imajıyla ve sarsılan psikolojisiyle mücadele etmek zorunda kalacak.
Altıncısı, bazı Arap rejimlerinin izlediği “İsrail’i normalleştirme politikası” da başarısız oldu. Bundan sonra Arap devletlerinin İsrail ile normalleşme sürecine girip bunu başarıyla tamamlama ihtimali azaldı. ABD, ataları İbrahim adına imzalanan anlaşmalarla Arap devletleri ile İsrail’i bir araya getirmek istiyordu. Aslında bu yönde çok önemli adımlar atıldı. Ancak İsrail’in Filistin halkına karşı orantısız güç kullanması ve soykırım yapmasının ardından Arap halklarında İsrail karşıtı algılar çok yüksek boyutlara ulaştı. Bunu dikkate almak zorunda olan Arap rejimleri en azından “İsrail’i normalleştirme politikasına” ara vermeli. Yani Arap devletleri Filistin sorunundan istedikleri ve planladıkları gibi kurtulamadılar. Arap devletleri büyük olasılıkla 2024 yılında Filistin konusunda gelecekte nasıl bir politika izleyeceklerini belirleyecek.
Sonuç olarak Hamas’ın Mescid-i Aksa Tufanı’ndan sonra Filistin-İsrail meselesinde dengeleri değiştirdiği söylenebilir. Hatta saldırı bölgesel ve küresel güç dengelerini de önemli ölçüde etkiledi. Bu sadece İsrail’in değil Batılı devletlerin de dış politikalarını etkiledi.
2024 yılında dünya kamuoyu Hamas’ın başlattığı “küresel intifada”yı desteklemeye devam edecek ve İsrail’i bir güvenlik sorunu olarak görmeye devam edecektir. Öte yandan küresel sistemin normlarının uygulanmasını isteyen devletler ve devlet dışı aktörler, İsrail’in Batı’nın desteğiyle sorumsuzca izlediği yayılmacı ve saldırgan politikasını caydıracak çıkış yolları ve çözümler aramaya devam edecek.