Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis’in 13 Mayıs’ta Türkiye’ye yaptığı ziyaret, Yunanistan-Türkiye ilişkilerinde temkinli iyimserliğin devam etmesine neden oldu.
Her iki tarafta da uzun süredir devam eden sorunların hızla çözülebileceğine dair güçlü bir inanç yok. Bu duygu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Miçotakis arasındaki Ankara zirvesinin ardından düzenlenen ve ikili sorunların çözümüne yönelik bir yol haritasının açıklanmadığı basın toplantısında da açıkça görüldü. Miçotakis’in ziyareti, Erdoğan’ın Aralık 2023’te tarihi anlaşmalara imza attığı Yunanistan gezisinin ardından geldi. Dolayısıyla Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin mevcut durumu, normalleşme süreci derinleşirken anlaşmazlıkların kabul edilmesiyle şekilleniyor gibi görünüyor.
Bu noktada ikili ilişkilerde birçok önemli konu öne çıkıyor. Her şeyden önce normalleşme sürecini sürdürülebilir kılma yönündeki siyasi hedef ve iradedir. Türk-Yunan ilişkilerinin tarihi seyri, tamamen sürdürülebilir bir model oluşturmanın her zaman kolay olmadığını gösteriyor. Son yıllarda etkileşimlerinde birçok iniş ve çıkış yaşandı. Ancak Erdoğan’ın Atina ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve bu anlaşmalara dayalı yeni süreçler, iki ülke arasındaki stratejik diyaloğun önemini ortaya koyuyor.
Erdoğan’ın dış politika vizyonu
İkinci önemli nokta ise Erdoğan ve Miçotakis’in güçlü liderliğidir. Erdoğan güçlü halk desteğiyle yeniden seçildi ve Yunanistan’da Mitsotakis seçimleri kazandı. Artık her iki liderin de önlerinde acil seçim baskısı olmadan dört yıl var. Bu durum sürdürülebilir bir ilişki modelinin kurulması açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikası, bütünsel normalleşme sürecini kalıcı hale getirmeyi ve işbirlikçi güvenlik yaklaşımını pekiştirmeyi amaçlıyor. Bu hedef, Türkiye’nin iddialı dış politika hedeflerinden vazgeçtiği anlamına gelmemektedir; bunun yerine onları destekler ve derinleştirir. Erdoğan önümüzdeki dört yılı Türkiye’yi bölgesel ve küresel siyasi ortamda yeniden konumlandırmak ve dış politika alanını genişletmek için kullanmayı planlıyor. Bu bağlamda, mevcut stratejik dinamikler göz önüne alındığında, Türk-Yunan ilişkilerinde sürdürülebilir, gerilimsiz bir modelin oluşturulması hayati önem taşıyor. Benzer şekilde Miçotakis muhtemelen Yunanistan’ı daha geniş, dinamik bir stratejik ortamın parçası olarak görüyor ve Türkiye ile ilişkilere değer veriyor. Mitsotakis, Yunanistan’ı yalnızca Türkiye ile yaşanan sorunların eksenine koymak yerine, istikrarlı ve işbirlikçi bir ilişki geliştirmenin önemini anlamış görünüyor.
Türk-Yunan ilişkilerindeki bir diğer önemli faktör de üçüncü tarafların katılımıdır ve bu durum ikili ilişkilere sıklıkla zarar vermektedir. Ankara genel olarak üçüncü tarafların iki ülke arasındaki sorunların çözümüne dahil edilmesine karşı çıkarken, Atina Avrupa Birliği’nin sürece dahil edilmesine daha yatkın. Ayrıca Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinin yanı sıra Washington yönetimleri de tarihsel olarak bu ilişkilerde önemli roller oynamıştır. İçinde bulunduğumuz normalleşme sürecinin dikkat çeken avantajlarından biri de bu aktörlerin Türkiye ile Yunanistan arasındaki diyalog sürecini destekliyor görünmesidir. Bu gelişme, ikili konuların ele alınmasında daha yapıcı ve işbirlikçi bir ortamı kolaylaştırması nedeniyle her iki ülke tarafından da olumlu karşılanıyor.
Bu güçlü siyasi irade ve ilişkilerdeki normalleşme ortamı her iki toplum tarafından da güçlü bir şekilde desteklenmektedir. Yunanistan’da bazı siyasetçilerin Türkiye’ye yönelik katı politikaları ve sert söylemleri olsa da bu görüşler makro politikada ciddi bir yankı bulmuyor. Öte yandan Türkiye’nin bazı marjinal açıklamalara yanıt vermemesi aşırı söylemlerin etkisini en aza indiriyor. Yunan kamuoyu da normalleşme sürecini destekliyor ve bu da ilişkilerin iyileştirilmesine yönelik daha geniş bir arzuyu yansıtıyor.
Normalleşmeye güçlü halk desteği
Türkiye’de normalleşmeye hükümetten ve diğer siyasi aktörlerden güçlü bir destek var. Türk kamuoyunun Türk-Yunan ilişkilerine olumlu yaklaştığı ve normalleşme çabalarına destek verdiği görülüyor. Bu halk desteği ilişkilerin sürdürülebilirliği açısından en önemli unsurlardan biri ve devam etmesi de kuvvetle muhtemel. Dolayısıyla her iki ülkedeki karşılıklı kamuoyu desteği, kalıcı ve istikrarlı bir ilişki için sağlam bir temel oluşturuyor.
Tüm bu avantajlara rağmen bölgesel gelişmelerin ikili ilişkileri her zaman olumsuz yönde etkileme potansiyeli taşıdığının altını çizmek gerekir. İki ülkenin Gazze’de devam eden savaş, Ukrayna krizi ve diğer bölgesel güvenlik konularında farklı politikaları var. Mesela Erdoğan’ın Miçotakis’le yaptığı basın toplantısında Hamas’a yaklaşımlarındaki farklılık ortaya çıktı. Bölgesel konulardaki bu farklı duruşlar, normalleşme sürecine zorluklar teşkil edebilir ve bu karmaşıklıkların üstesinden gelmek için sürekli diyalog ve işbirliğinin gerekliliğini vurgulayabilir.
Yakın vadede iki ülke, bölgesel ortamın neden olduğu belirsizlikten yararlanarak yakınlaşabilir. Ukrayna savaşı sonrasında Türkiye-Avrupa ilişkilerinin yeniden şekillenmesi Atina’nın Türkiye’ye yaklaşımını olumlu yönde etkilemiştir. Enerji alanındaki potansiyel işbirliği ve iki ülke arasındaki ticaret potansiyeli, normalleşme çabalarını daha da güçlendirebilir.
Türk-Yunan ilişkilerindeki tarihi sorunların hiçbiri çözülmemişken, etkileşimlerin sürdürülebilir bir temel oluşturma yönünde güçlü bir irade var. Normalleşmeye yönelik bu ortak kararlılık, ilişkilerindeki en önemli avantaj olarak öne çıkıyor.
Yunanistan Başbakanı Kyriakos Miçotakis’in 13 Mayıs’ta Türkiye’ye yaptığı ziyaret, Yunanistan-Türkiye ilişkilerinde temkinli iyimserliğin devam etmesine neden oldu.
Her iki tarafta da uzun süredir devam eden sorunların hızla çözülebileceğine dair güçlü bir inanç yok. Bu duygu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Miçotakis arasındaki Ankara zirvesinin ardından düzenlenen ve ikili sorunların çözümüne yönelik bir yol haritasının açıklanmadığı basın toplantısında da açıkça görüldü. Miçotakis’in ziyareti, Erdoğan’ın Aralık 2023’te tarihi anlaşmalara imza attığı Yunanistan gezisinin ardından geldi. Dolayısıyla Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin mevcut durumu, normalleşme süreci derinleşirken anlaşmazlıkların kabul edilmesiyle şekilleniyor gibi görünüyor.
Bu noktada ikili ilişkilerde birçok önemli konu öne çıkıyor. Her şeyden önce normalleşme sürecini sürdürülebilir kılma yönündeki siyasi hedef ve iradedir. Türk-Yunan ilişkilerinin tarihi seyri, tamamen sürdürülebilir bir model oluşturmanın her zaman kolay olmadığını gösteriyor. Son yıllarda etkileşimlerinde birçok iniş ve çıkış yaşandı. Ancak Erdoğan’ın Atina ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve bu anlaşmalara dayalı yeni süreçler, iki ülke arasındaki stratejik diyaloğun önemini ortaya koyuyor.
Erdoğan’ın dış politika vizyonu
İkinci önemli nokta ise Erdoğan ve Miçotakis’in güçlü liderliğidir. Erdoğan güçlü halk desteğiyle yeniden seçildi ve Yunanistan’da Mitsotakis seçimleri kazandı. Artık her iki liderin de önlerinde acil seçim baskısı olmadan dört yıl var. Bu durum sürdürülebilir bir ilişki modelinin kurulması açısından önemli bir avantaj sağlamaktadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikası, bütünsel normalleşme sürecini kalıcı hale getirmeyi ve işbirlikçi güvenlik yaklaşımını pekiştirmeyi amaçlıyor. Bu hedef, Türkiye’nin iddialı dış politika hedeflerinden vazgeçtiği anlamına gelmemektedir; bunun yerine onları destekler ve derinleştirir. Erdoğan önümüzdeki dört yılı Türkiye’yi bölgesel ve küresel siyasi ortamda yeniden konumlandırmak ve dış politika alanını genişletmek için kullanmayı planlıyor. Bu bağlamda, mevcut stratejik dinamikler göz önüne alındığında, Türk-Yunan ilişkilerinde sürdürülebilir, gerilimsiz bir modelin oluşturulması hayati önem taşıyor. Benzer şekilde Miçotakis muhtemelen Yunanistan’ı daha geniş, dinamik bir stratejik ortamın parçası olarak görüyor ve Türkiye ile ilişkilere değer veriyor. Mitsotakis, Yunanistan’ı yalnızca Türkiye ile yaşanan sorunların eksenine koymak yerine, istikrarlı ve işbirlikçi bir ilişki geliştirmenin önemini anlamış görünüyor.
Türk-Yunan ilişkilerindeki bir diğer önemli faktör de üçüncü tarafların katılımıdır ve bu durum ikili ilişkilere sıklıkla zarar vermektedir. Ankara genel olarak üçüncü tarafların iki ülke arasındaki sorunların çözümüne dahil edilmesine karşı çıkarken, Atina Avrupa Birliği’nin sürece dahil edilmesine daha yatkın. Ayrıca Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinin yanı sıra Washington yönetimleri de tarihsel olarak bu ilişkilerde önemli roller oynamıştır. İçinde bulunduğumuz normalleşme sürecinin dikkat çeken avantajlarından biri de bu aktörlerin Türkiye ile Yunanistan arasındaki diyalog sürecini destekliyor görünmesidir. Bu gelişme, ikili konuların ele alınmasında daha yapıcı ve işbirlikçi bir ortamı kolaylaştırması nedeniyle her iki ülke tarafından da olumlu karşılanıyor.
Bu güçlü siyasi irade ve ilişkilerdeki normalleşme ortamı her iki toplum tarafından da güçlü bir şekilde desteklenmektedir. Yunanistan’da bazı siyasetçilerin Türkiye’ye yönelik katı politikaları ve sert söylemleri olsa da bu görüşler makro politikada ciddi bir yankı bulmuyor. Öte yandan Türkiye’nin bazı marjinal açıklamalara yanıt vermemesi aşırı söylemlerin etkisini en aza indiriyor. Yunan kamuoyu da normalleşme sürecini destekliyor ve bu da ilişkilerin iyileştirilmesine yönelik daha geniş bir arzuyu yansıtıyor.
Normalleşmeye güçlü halk desteği
Türkiye’de normalleşmeye hükümetten ve diğer siyasi aktörlerden güçlü bir destek var. Türk kamuoyunun Türk-Yunan ilişkilerine olumlu yaklaştığı ve normalleşme çabalarına destek verdiği görülüyor. Bu halk desteği ilişkilerin sürdürülebilirliği açısından en önemli unsurlardan biri ve devam etmesi de kuvvetle muhtemel. Dolayısıyla her iki ülkedeki karşılıklı kamuoyu desteği, kalıcı ve istikrarlı bir ilişki için sağlam bir temel oluşturuyor.
Tüm bu avantajlara rağmen bölgesel gelişmelerin ikili ilişkileri her zaman olumsuz yönde etkileme potansiyeli taşıdığının altını çizmek gerekir. İki ülkenin Gazze’de devam eden savaş, Ukrayna krizi ve diğer bölgesel güvenlik konularında farklı politikaları var. Mesela Erdoğan’ın Miçotakis’le yaptığı basın toplantısında Hamas’a yaklaşımlarındaki farklılık ortaya çıktı. Bölgesel konulardaki bu farklı duruşlar, normalleşme sürecine zorluklar teşkil edebilir ve bu karmaşıklıkların üstesinden gelmek için sürekli diyalog ve işbirliğinin gerekliliğini vurgulayabilir.
Yakın vadede iki ülke, bölgesel ortamın neden olduğu belirsizlikten yararlanarak yakınlaşabilir. Ukrayna savaşı sonrasında Türkiye-Avrupa ilişkilerinin yeniden şekillenmesi Atina’nın Türkiye’ye yaklaşımını olumlu yönde etkilemiştir. Enerji alanındaki potansiyel işbirliği ve iki ülke arasındaki ticaret potansiyeli, normalleşme çabalarını daha da güçlendirebilir.
Türk-Yunan ilişkilerindeki tarihi sorunların hiçbiri çözülmemişken, etkileşimlerin sürdürülebilir bir temel oluşturma yönünde güçlü bir irade var. Normalleşmeye yönelik bu ortak kararlılık, ilişkilerindeki en önemli avantaj olarak öne çıkıyor.