Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın altı yıl aradan sonra Yunanistan’ı ziyaret etmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşme sürecine girdiğinin en güçlü göstergelerinden biri olarak görülüyor. Son yıllarda ilişkileri değişken gerilimlerle karakterize ediliyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina ziyareti sırasında yapılan anlaşmalar ve Dostluk ve İyi Komşuluk Bildirgesi yeni bir dönemin başlangıcını işaret edebilir.
Türkiye açısından Türk-Yunan ilişkileri yalnızca güvenlik meselesi olmaktan çıkıp potansiyel bir işbirliği eksenine dönüştü. Dış politikasını daha geniş bir jeopolitik bağlamda önceliklendiren Ankara, Yunanistan’la olan sorunları pragmatik bir şekilde ele almayı seçti. Bununla birlikte, bölgesel stratejik manzaradaki değişiklikler, Türkiye’nin artan nüfuzu, ortaya çıkan bölgesel zorluklar ve Libya ile imzalanan deniz yetki alanı anlaşmasının ardından Doğu Akdeniz’deki jeopolitik varlığı, ilişkiyi bir kez daha rekabetçi ve güvenlik odaklı bir temele oturtmuştur.
Atina için Türkiye’nin artan askeri gücü ve iddialı bölgesel politikaları hem kısıtlamalar hem de fırsatlar yaratıyor. Yunanistan, Avrupa’yı Türkiye’ye karşı denge unsuru olarak kullanırken, ABD’den destek almaya çalışırken aynı zamanda askeri yeteneklerini de güçlendiriyor.
Ayrıca Yunanistan, özellikle Akdeniz’deki enerji rekabetinde Orta Doğulu mevkidaşlarıyla ittifaklar kurarak Ankara’nın enerji sektöründeki rolünü en aza indirmeye çalıştı. Atina, Türkiye’nin dış politikasındaki önemini kabul ederken, yönetim içinde bu merkeziliğin bir tehdit olarak mı, yoksa bir işbirliği fırsatı olarak mı algılanması gerektiği konusunda belirsizlikler var.
Son Atina Güvenlik Forumu’ndaki pek çok konuşmacı, Türkiye’yi NATO, AB, Ukrayna, göç, Doğu Akdeniz, enerji ve diğer bölgesel konularda “odadaki fil” olarak nitelendirerek, Türkiye ile diyaloğun gerekliliğini vurguladı ve gelişen jeopolitik durumunu ele aldı. gerçekçi bir şekilde konumlandırın.
Yeni Çağ
Son 7 Aralık anlaşmaları ve bildirileri, ikili ilişkilerde mevcut yumuşama döneminin nasıl sürdürüleceği ve sürdürüleceği konusundaki hayati soruyu gündeme getiriyor. Her iki ülke arasındaki dostane ilişkileri ve iyi komşuluğu vurgulayan deklarasyon, askeri gerilimin önlenmesine yönelik güven artırıcı tedbirleri içeriyor ve Ege’ye ve uluslararası hukuka dayanan diğer sorunlara barışçıl çözümler getirilmesini savunuyor.
İki ana bölümden oluşan bildirge, Türkiye ve Yunanistan’ın ilişkilerine ilişkin ortak bakış açısını teyit ediyor, anlaşmazlıkları dostane yollarla ve karşılıklı saygı yoluyla çözme kararlılıklarını vurguluyor. Bölgesel refahı artırmak için güven ve dostluk ortamında birlikte çalışmaya olan bağlılıklarını özetlemektedir.
Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis, Ortak Eylem Planı kapsamında yapıcı siyasi görüş alışverişlerinin sürdürülmesi, Ege meselesinin çözümüne yönelik istikşafi görüşmelerin sürdürülmesi ve ticaret, ekonomi, turizm, ulaştırma ve enerjiyi kapsayan pozitif bir gündem izlenmesi konusunda mutabakata vardı. Ticaret hacmini 5 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkarmak.
Her iki ülke de mevcut sorunları krizlere veya çatışmalara dönüştürmeden kalıcı normalleşmeyi arzularken, jeopolitik konulardaki uyumları belirsizliğini koruyor. Aynı görüşü paylaşmayabilirler ama kendilerini aynı kitabın içinde bulabilirler. Başbakan Miçotakis, ülkeyi aynı coğrafyayı paylaşan iki komşu ülke olarak tanımlarken, Erdoğan ise ülkeyi birçok açıdan aynı denizi, coğrafyayı, iklimi ve hatta kültürü paylaşan iki komşu ülke olarak tanımlıyor.
Stratejik belirsizlikler
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkileri zorla evlendirme olarak tanımlamak için sıklıkla kullanılan benzetme, onların komşuluğundan ve NATO ittifakının güney kanadının hayati üyeleri olarak üstlendikleri rollerden kaynaklanıyor. Türkiye ile Yunanistan’ı güç dinamikleri ve stratejik yönelimler açısından karşılaştırmak ideal olmasa da ilişkilerinin niteliği bölgesel ve uluslararası dengeleri doğrudan etkileme potansiyeli taşıyor.
Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi sonrasında NATO’nun sağlamlaşması ve caydırıcılığı şimdilik Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde sürdürülebilir bir çerçevenin oluşturulmasıyla sağlanmıştır. Sonuç olarak bu uzlaşma NATO topluluğu açısından bir başarı olarak görülebilir. Bu, Yunanistan’ın Türkiye’yi tehdit olarak hafifletmesine ve Avrupa içinde Türkiye karşıtı bir ittifak kurmaktan uzaklaşmasına olanak tanıyor.
Ancak bu değişim, Yunanistan’ın artık Türkiye’yi bir tehdit olarak algılamadığı anlamına gelmiyor. Özellikle Kıbrıs adasında mevcut anlaşmazlıkların çözümü hâlâ zorlu bir görevdir. Ankara’nın iki devletli çözüm politikası Yunanistan’ın önünde engel oluştururken, Türkiye’nin bu politikaya olan bağlılığı sarsılmayabilir. Ayrıca Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının tanımlanması da belirsizlikler yaratmaya devam ediyor.
İsrail’in Gazze’deki saldırganlığının ardından geçici olarak durdurulan Türkiye ile İsrail arasındaki potansiyel normalleşme, Yunanistan’ın da yakından takip ettiği bir konu olmaya devam ediyor. İsrail-Türkiye ilişkilerinin gelecekteki gidişatı ve bunun Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmalar üzerindeki etkisi baskı yaratabilir. Benzer şekilde, ABD ile Yunanistan arasında 2018’den bu yana gelişen savunma ve güvenlik işbirliği, Ankara’yı Yunanistan’daki artan ABD askeri varlığının ardındaki hedefler konusunda belirsiz bırakıyor.
Bir diğer acil konu ise ilişki sorunlarını çözmek için ikili bir mekanizma oluşturmak ve üçüncü tarafların bu tartışmalara gölge düşürmemesini sağlamaktır. Türkiye’nin bir süredir önerdiği çözüm olan bu girişim, Yunanistan’ın elindeki çok önemli bir aracı ortadan kaldırabilir. Ancak bunu sıfır toplamlı bir süreç olarak görmek hata olur. Bu mekanizma, her iki tarafın da endişeleri konusunda doğrudan tartışmalara girebileceği bir platform sunuyor.
Sonuç olarak, Türkiye ile Yunanistan arasında 7 Aralık’ta varılan anlaşma ve dostluk anlaşması yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin kalıcı ve tutarlı bir temele oturtulması ancak mevcut sorunların pragmatik çözümüyle mümkün olabilir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın altı yıl aradan sonra Yunanistan’ı ziyaret etmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşme sürecine girdiğinin en güçlü göstergelerinden biri olarak görülüyor. Son yıllarda ilişkileri değişken gerilimlerle karakterize ediliyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina ziyareti sırasında yapılan anlaşmalar ve Dostluk ve İyi Komşuluk Bildirgesi yeni bir dönemin başlangıcını işaret edebilir.
Türkiye açısından Türk-Yunan ilişkileri yalnızca güvenlik meselesi olmaktan çıkıp potansiyel bir işbirliği eksenine dönüştü. Dış politikasını daha geniş bir jeopolitik bağlamda önceliklendiren Ankara, Yunanistan’la olan sorunları pragmatik bir şekilde ele almayı seçti. Bununla birlikte, bölgesel stratejik manzaradaki değişiklikler, Türkiye’nin artan nüfuzu, ortaya çıkan bölgesel zorluklar ve Libya ile imzalanan deniz yetki alanı anlaşmasının ardından Doğu Akdeniz’deki jeopolitik varlığı, ilişkiyi bir kez daha rekabetçi ve güvenlik odaklı bir temele oturtmuştur.
Atina için Türkiye’nin artan askeri gücü ve iddialı bölgesel politikaları hem kısıtlamalar hem de fırsatlar yaratıyor. Yunanistan, Avrupa’yı Türkiye’ye karşı denge unsuru olarak kullanırken, ABD’den destek almaya çalışırken aynı zamanda askeri yeteneklerini de güçlendiriyor.
Ayrıca Yunanistan, özellikle Akdeniz’deki enerji rekabetinde Orta Doğulu mevkidaşlarıyla ittifaklar kurarak Ankara’nın enerji sektöründeki rolünü en aza indirmeye çalıştı. Atina, Türkiye’nin dış politikasındaki önemini kabul ederken, yönetim içinde bu merkeziliğin bir tehdit olarak mı, yoksa bir işbirliği fırsatı olarak mı algılanması gerektiği konusunda belirsizlikler var.
Son Atina Güvenlik Forumu’ndaki pek çok konuşmacı, Türkiye’yi NATO, AB, Ukrayna, göç, Doğu Akdeniz, enerji ve diğer bölgesel konularda “odadaki fil” olarak nitelendirerek, Türkiye ile diyaloğun gerekliliğini vurguladı ve gelişen jeopolitik durumunu ele aldı. gerçekçi bir şekilde konumlandırın.
Yeni Çağ
Son 7 Aralık anlaşmaları ve bildirileri, ikili ilişkilerde mevcut yumuşama döneminin nasıl sürdürüleceği ve sürdürüleceği konusundaki hayati soruyu gündeme getiriyor. Her iki ülke arasındaki dostane ilişkileri ve iyi komşuluğu vurgulayan deklarasyon, askeri gerilimin önlenmesine yönelik güven artırıcı tedbirleri içeriyor ve Ege’ye ve uluslararası hukuka dayanan diğer sorunlara barışçıl çözümler getirilmesini savunuyor.
İki ana bölümden oluşan bildirge, Türkiye ve Yunanistan’ın ilişkilerine ilişkin ortak bakış açısını teyit ediyor, anlaşmazlıkları dostane yollarla ve karşılıklı saygı yoluyla çözme kararlılıklarını vurguluyor. Bölgesel refahı artırmak için güven ve dostluk ortamında birlikte çalışmaya olan bağlılıklarını özetlemektedir.
Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis, Ortak Eylem Planı kapsamında yapıcı siyasi görüş alışverişlerinin sürdürülmesi, Ege meselesinin çözümüne yönelik istikşafi görüşmelerin sürdürülmesi ve ticaret, ekonomi, turizm, ulaştırma ve enerjiyi kapsayan pozitif bir gündem izlenmesi konusunda mutabakata vardı. Ticaret hacmini 5 milyar dolardan 10 milyar dolara çıkarmak.
Her iki ülke de mevcut sorunları krizlere veya çatışmalara dönüştürmeden kalıcı normalleşmeyi arzularken, jeopolitik konulardaki uyumları belirsizliğini koruyor. Aynı görüşü paylaşmayabilirler ama kendilerini aynı kitabın içinde bulabilirler. Başbakan Miçotakis, ülkeyi aynı coğrafyayı paylaşan iki komşu ülke olarak tanımlarken, Erdoğan ise ülkeyi birçok açıdan aynı denizi, coğrafyayı, iklimi ve hatta kültürü paylaşan iki komşu ülke olarak tanımlıyor.
Stratejik belirsizlikler
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkileri zorla evlendirme olarak tanımlamak için sıklıkla kullanılan benzetme, onların komşuluğundan ve NATO ittifakının güney kanadının hayati üyeleri olarak üstlendikleri rollerden kaynaklanıyor. Türkiye ile Yunanistan’ı güç dinamikleri ve stratejik yönelimler açısından karşılaştırmak ideal olmasa da ilişkilerinin niteliği bölgesel ve uluslararası dengeleri doğrudan etkileme potansiyeli taşıyor.
Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi sonrasında NATO’nun sağlamlaşması ve caydırıcılığı şimdilik Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde sürdürülebilir bir çerçevenin oluşturulmasıyla sağlanmıştır. Sonuç olarak bu uzlaşma NATO topluluğu açısından bir başarı olarak görülebilir. Bu, Yunanistan’ın Türkiye’yi tehdit olarak hafifletmesine ve Avrupa içinde Türkiye karşıtı bir ittifak kurmaktan uzaklaşmasına olanak tanıyor.
Ancak bu değişim, Yunanistan’ın artık Türkiye’yi bir tehdit olarak algılamadığı anlamına gelmiyor. Özellikle Kıbrıs adasında mevcut anlaşmazlıkların çözümü hâlâ zorlu bir görevdir. Ankara’nın iki devletli çözüm politikası Yunanistan’ın önünde engel oluştururken, Türkiye’nin bu politikaya olan bağlılığı sarsılmayabilir. Ayrıca Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının tanımlanması da belirsizlikler yaratmaya devam ediyor.
İsrail’in Gazze’deki saldırganlığının ardından geçici olarak durdurulan Türkiye ile İsrail arasındaki potansiyel normalleşme, Yunanistan’ın da yakından takip ettiği bir konu olmaya devam ediyor. İsrail-Türkiye ilişkilerinin gelecekteki gidişatı ve bunun Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmalar üzerindeki etkisi baskı yaratabilir. Benzer şekilde, ABD ile Yunanistan arasında 2018’den bu yana gelişen savunma ve güvenlik işbirliği, Ankara’yı Yunanistan’daki artan ABD askeri varlığının ardındaki hedefler konusunda belirsiz bırakıyor.
Bir diğer acil konu ise ilişki sorunlarını çözmek için ikili bir mekanizma oluşturmak ve üçüncü tarafların bu tartışmalara gölge düşürmemesini sağlamaktır. Türkiye’nin bir süredir önerdiği çözüm olan bu girişim, Yunanistan’ın elindeki çok önemli bir aracı ortadan kaldırabilir. Ancak bunu sıfır toplamlı bir süreç olarak görmek hata olur. Bu mekanizma, her iki tarafın da endişeleri konusunda doğrudan tartışmalara girebileceği bir platform sunuyor.
Sonuç olarak, Türkiye ile Yunanistan arasında 7 Aralık’ta varılan anlaşma ve dostluk anlaşması yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin kalıcı ve tutarlı bir temele oturtulması ancak mevcut sorunların pragmatik çözümüyle mümkün olabilir.